|
İşgale
Ortak Olmayalım!
Türkan Uzun
LÜBNAN ile Gazze ve Batı Şeria'ya yapılan saldırılara duyduğumuz
öfke ve üzüntüyü ifade etmeye kelimeler yetmiyor.
Saldırıların durdurulması konusunda 'uluslararası toplum' denilen mekanizmanın
isteksiz ve işlevsizliği, katliam ve işgali teşvik etme, sözde ateşkeslerle
aslında işgale yeşil ışık yakma konusundaki becerikliliği karşısında da
artık küfürler bile yetmiyor.
Yenilmez denilen yaralandı
Ancak bir gerçeklik çok net bir şe-kilde gözler önüne serildi. "Yenilmez"
denilen İsrail geri püskürtüldü. Bütün Ortadoğu'yu 50 yıldır terörize
eden İsrail ve ardındaki emperyalistlerin mutlak olarak kabul edilen gücü
zedelendi. İsrail'in gerçekleştirdiği bütün katliamlara rağmen başarısız
olduğunu siyonist basın bile ya açıktan ya da üstü kapalı bir şekilde
kabul ediyor.
Bu gerçeklik, Lübnan'a saldırının asıl nedenleri ve dolayısıyla yaratacağı
sonuçlarla daha büyük bir önem kazanıyor.
Öncelikle Lübnan'a saldırı diğer gelişmelerden ayrı düşünülemez. Lübnan'a
saldırı, İran'a (ve Suriye'ye) yönelik saldırıya bir ön hazırlık olarak
gerçekleştirildi. Eşzamanlı olarak İsrail Gazze ve Batı Şeria'yı da kan
gölüne çevirdi. ABD ve müttefikleri Irak'ta sivillere rasgele ateş ediyor,
özellikle Şiilerin yoğun olarak yaşadığı bölgeler helikopterlerle bombalanıyor.
Lübnan'a saldırının bir yıldan beri planlandığı ve kararın geçtiğimiz
mayıs ayı sonunda Bush-Olmert görüşmesi sırasında verildiği sonradan ortaya
çıktı. İsrail'in görevi, ABD'nin İran saldırısı öncesinde Hizbullah ve
Hamas'ı etkisizleştirmek olarak öngörülüyordu.
İran saldırısına fren basıldı
İsrail Lübnan'da başarılı olsaydı Bush, namluları hızla Tahran'a çevirmeyi
göze alacaktı.
Dolayısıyla İsrail'in Lübnan'a saldırısı ABD ve müttefiklerinin Afganistan
ile başlayan Ortadoğu savaşının bir parçasıdır. İsrail'in şu an için geri
püskürtülmesi, Bush'a fren basıldığını ve bunun bütün Ortadoğu halklarına
güven verdiğini görmek gerekiyor.
Bu noktadan sonra yeni bir evreye girildi. Birleşmiş Milletler ateşkesi
İsrail'in işgaline ve sözde 'savunma amaçlı' operasyonlarına izin veriyor.
Dolayısıyla BM, İsrail'e katliamı sürdürmesine olanak tanırken, Hizbullah'ın
direnişini durdurmayı hedefliyor. Birleşmiş Milletler'in sözde ateşkesi
gibi 'Barış Gücü'nün de asıl hedefi İsrail'in yanında direnişi bitirmek,
Hizbullah'ı silahsızlandır-maktır.
ABD, İran'a yönelik hedefleri için pis işlerini taşeronu İsrail'e devrettiği
gibi şimdi bütün iş Barış Gücü'ne devredilmiş olacak. Lübnan'a asker göndermek
savaşın içine çekilmek ve yeni savaşlara zemin hazırlamak demektir.
Buna izin veremeyiz.
Taraf olmak
ABD, İsrail ve müttefiklerinin saldırganlığı karşısında tarafımız Ortadoğu
halklarının yanıdır. ABD bütün bölgeyi kendi emperyalist çıkarları çerçevesinde
yeniden biçimlendirmeye çalışıyor. Büyük Ortadoğu Projesi etra-fında bölge
halklarının payına refah ve demokrasi değil, ölüm ve sömürü düşü-yor.
Ortadoğu'da refah ve demokrasinin yolu ABD ve müttefiklerinin bölgeden
defedilmesi ve İsrail'in durdurulmasından geçiyor.
Küresel düzeyde, İsrail'i Lübnan'dan çıkarmak için mücadele edenler doğal
müttefiklerimizdir. Lübnan'da bu müca-deleye Lübnan halkının bütün kesimlerinin
desteğini alan (Hıristiyanlar arasında yüzde 80, Dürziler arasında yüzde
89) ve iddia edildiği gibi terörist bir örgüt değil, ulusal kurtuluş hareketi
olan Hizbullah liderlik ediyor. Viet-nam'da taraftık; Lübnan'da da tarafız.
İsrail'in durdurulmasını isteyenleri İsrail ve ardındaki ABD'ye karşı
Hiz-bullah'ın yanında taraf olmaya çağırı-yoruz. İsrail'in ve ardındaki
ABD'nin Lübnan'dan püskürtülmesinin, onların Ortadoğu'ya yönelik yeni
planlarını da altüst ettiğini görüyoruz.
Bu tutum, Türkiye'de ve dünyada mücadeleyi, İsrail işgaline son verilmesi
ve Barış Gücü'ne asker gönderilme-mesi temel hedefler etrafında birleşik
bir şekilde inşa etmenin bir önkoşulu değildir. Aynı tutumu almayan, ama
katliamı ve işgali durdurmak isteyen bütün savaş karşıtları ile mücadeleyi
sürdüreceğiz. Ne var ki 'tarafsız' ve/veya her türlü şiddete karşı tutumların
- tutum sahiplerinin niyeti dışında - İsrail ve ABD'nin elini güçlendireceğini,
bölgede savaş ve şiddetin, anti-demokratik uygulamaların kesifleşmesinin
önünü açacağını da görüyoruz. Göz göre göre izin vermeyelim!
İsrail’le ittifaka SON!
Mesut Çelebioğlu
İSRAİL'İN Ortadoğu'daki en büyük ve 'kritik' müttefiki Türkiye'dir.
Bu ittifakı yok edersek İsrail'in bölgedeki saldırgan ve yayılmacı politikalarına
büyük bir darbe vurmuş oluruz. İsrail ile bütün siyasi, askeri ve ekonomik
anlaşmalar iptal edilmeli, diplomatik ilişkiler kesilmelidir.
50 Yıl Yeter
Türkiye-İsrail ittifakı, neredeyse 'korsan devlet'in 1948'de kurulmasıyla
başladı. Türkiye, 1949'da İsrail'i tanıyan ilk müslüman ülke oldu.
1958'de Menderes iktidarı sırasında İsrail'le Çevresel Pakt Anlaşması
imzalandı. Bu anlaşmanın içeriğinin hala daha gizli tutulmasına karşın,
askeri, ekonomik ve politik unsurları içerdiği düşünülmektedir. Bu anlaşma,
İsrail'le varılan diğer anlaşmaların temelini oluşturmaktadır. 1992'de
Demirel döneminde ABD'nin desteği ile SSA (Security and Secrecy Agreement/
Güvenlik ve Gizlilik antlaşması) adı altında yeniden hayata geçirilen
bu gizli antlaşma istihbarat, planlama ve askeri ortaklığı içeriyordu.
İsrail'e Türkiye üzerinden Suriye ve İran'ı 'dinlemesi' ve onların askeri
gücü hakkında bilgi edinmesi olanağı sağlandı.
1992'den bu yana İsrail'le olan askeri ortaklık gittikçe gelişti. ABD,
İsrail ve Türkiye ortak tatbikatlar düzenliyorlar. Bu tatbikatlara İsrail
ordusunun yüzde 12'sinin katıldığı belirtiliyor. İsrail pilotları kendi
sınırlı topraklarında göremedikleri eğitimi Türkiye hava sahasında gerçekleştiriyorlar;
başka bir ifadeyle İsrail pilotları burada deneyim kazanıp her gün Filistinlilerin
ve Lübnanlıların başlarına bomba yağdırıyor.
Antlaşmalar gizli!
Türkiye-İsrail anlaşmaları Türkiye kamuoyundan saklanmaya çalışılıyor.
Kural olarak meclisin uluslar arası anlaşmaları onaylayacak tek kurum
olmasına karşın, İsrail'le yapılan anlaşmalar genelkurmay başkanlığı veya
bakanlar kurulu tarafından onaylanıyor! Hatta İsrail'le yapılan anlaşmalar
soru önergesiyle meclise getirildiğinde milli savunma bakanı "anlaşmalar
devlet sırrıdır, gizli kalmalıdır" deyip anlaşmaların içeri-ğini
kamuoyuna açıklamayı reddetti.
İhaleler batık şirket kurtarıyor
Türkiye 90ların ortasından itibaren silah modernizasyonu için İsrailli
şirketlere büyük ihaleler verdi. Bunların ilki 54 adet F-4 tipi Phantom
2000 savaş uçağının moder-nize edilmesiydi. Bu ihale İsrail'in ekonomik
yönden sıkıntı çeken IAI ve ELBIT firmalarına verildi. İhale gereğince
adı geçen firmalara Türkiye tarafından 650 milyon dolar ödenmesi kararlaştırıldı.
İşin bir başka ilginç yanı eğitim amaçlı kullanılan bu uçakların birkaç
sene önce teker teker düşmeye başlamasıyla yeniden 'modernize' edilmesiydi!
İsrail'e verilen ikinci önemli askeri ihale ise 170 adet M-60 A1 tipi
tankın modernize edilmesiydi. Bu ihale de yine iflasın eşiğine gelmiş
bir diğer İsrail firması IMI'ya verildi. İhale bedeli 668 milyon dolardı;
yani tank başına 3 milyon 930 bin dolar para ödendi. (Yeni bir tankın
fiyatı 4 milyon 250 bin dolar!).
Tank ihalesiyle ilgili tartışmalar bitmeden, Türkiye, İsrail'in IMI firmasına
300 adet askeri helikopterin modernize edilmesi ihalesini verdi. Bunun
bedeli de 57 milyon dolar. Böylece batan firmanın iyice rahatlatılması
ve kâra geçmesinin sağlanması söz konusu oldu. Böylece İsrail'in batık
şirketleri bizim cebimizden çıkan vergilerle kurtarıldı!
Filistinlilere kurşun
Bütün bunlar ve ödediğimiz vergiler, Filistinlilere ve Lübnanlılara atılan
bombalara dönüştürülüyor. Ayrıca İsrail'in Türkiye ile olan ittifakı da
Filistinliler ve diğer Ortadoğu halkları üzerinde psikolojik savaş için
kullanıyor. Bizim TBMM'de bile görüşemediğimiz gizli anlaşmalar ile İsrail
Filistinlilere sürekli "Bak; Türkiye benim ittifakım, onlardan size
hayır yok" diyebiliyor. Buna bir son verelim. İsrail-Türkiye ittifakının
sonlandırılmasını sadece biz değil, başta Filistinliler olmak üzere bütün
Ortadoğu hakları kutlayacaktır.
sayfa başına dön
|