Güncelleme:
22.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


İşgale Ortak Olmayalım!

Türkan Uzun

LÜBNAN ile Gazze ve Batı Şeria'ya yapılan saldırılara duyduğumuz öfke ve üzüntüyü ifade etmeye kelimeler yetmiyor.
Saldırıların durdurulması konusunda 'uluslararası toplum' denilen mekanizmanın isteksiz ve işlevsizliği, katliam ve işgali teşvik etme, sözde ateşkeslerle aslında işgale yeşil ışık yakma konusundaki becerikliliği karşısında da artık küfürler bile yetmiyor.
Yenilmez denilen yaralandı
Ancak bir gerçeklik çok net bir şe-kilde gözler önüne serildi. "Yenilmez" denilen İsrail geri püskürtüldü. Bütün Ortadoğu'yu 50 yıldır terörize eden İsrail ve ardındaki emperyalistlerin mutlak olarak kabul edilen gücü zedelendi. İsrail'in gerçekleştirdiği bütün katliamlara rağmen başarısız olduğunu siyonist basın bile ya açıktan ya da üstü kapalı bir şekilde kabul ediyor.
Bu gerçeklik, Lübnan'a saldırının asıl nedenleri ve dolayısıyla yaratacağı sonuçlarla daha büyük bir önem kazanıyor.
Öncelikle Lübnan'a saldırı diğer gelişmelerden ayrı düşünülemez. Lübnan'a saldırı, İran'a (ve Suriye'ye) yönelik saldırıya bir ön hazırlık olarak gerçekleştirildi. Eşzamanlı olarak İsrail Gazze ve Batı Şeria'yı da kan gölüne çevirdi. ABD ve müttefikleri Irak'ta sivillere rasgele ateş ediyor, özellikle Şiilerin yoğun olarak yaşadığı bölgeler helikopterlerle bombalanıyor.
Lübnan'a saldırının bir yıldan beri planlandığı ve kararın geçtiğimiz mayıs ayı sonunda Bush-Olmert görüşmesi sırasında verildiği sonradan ortaya çıktı. İsrail'in görevi, ABD'nin İran saldırısı öncesinde Hizbullah ve Hamas'ı etkisizleştirmek olarak öngörülüyordu.
İran saldırısına fren basıldı
İsrail Lübnan'da başarılı olsaydı Bush, namluları hızla Tahran'a çevirmeyi göze alacaktı.
Dolayısıyla İsrail'in Lübnan'a saldırısı ABD ve müttefiklerinin Afganistan ile başlayan Ortadoğu savaşının bir parçasıdır. İsrail'in şu an için geri püskürtülmesi, Bush'a fren basıldığını ve bunun bütün Ortadoğu halklarına güven verdiğini görmek gerekiyor.
Bu noktadan sonra yeni bir evreye girildi. Birleşmiş Milletler ateşkesi İsrail'in işgaline ve sözde 'savunma amaçlı' operasyonlarına izin veriyor. Dolayısıyla BM, İsrail'e katliamı sürdürmesine olanak tanırken, Hizbullah'ın direnişini durdurmayı hedefliyor. Birleşmiş Milletler'in sözde ateşkesi gibi 'Barış Gücü'nün de asıl hedefi İsrail'in yanında direnişi bitirmek, Hizbullah'ı silahsızlandır-maktır.
ABD, İran'a yönelik hedefleri için pis işlerini taşeronu İsrail'e devrettiği gibi şimdi bütün iş Barış Gücü'ne devredilmiş olacak. Lübnan'a asker göndermek savaşın içine çekilmek ve yeni savaşlara zemin hazırlamak demektir.
Buna izin veremeyiz.
Taraf olmak
ABD, İsrail ve müttefiklerinin saldırganlığı karşısında tarafımız Ortadoğu halklarının yanıdır. ABD bütün bölgeyi kendi emperyalist çıkarları çerçevesinde yeniden biçimlendirmeye çalışıyor. Büyük Ortadoğu Projesi etra-fında bölge halklarının payına refah ve demokrasi değil, ölüm ve sömürü düşü-yor. Ortadoğu'da refah ve demokrasinin yolu ABD ve müttefiklerinin bölgeden defedilmesi ve İsrail'in durdurulmasından geçiyor.
Küresel düzeyde, İsrail'i Lübnan'dan çıkarmak için mücadele edenler doğal müttefiklerimizdir. Lübnan'da bu müca-deleye Lübnan halkının bütün kesimlerinin desteğini alan (Hıristiyanlar arasında yüzde 80, Dürziler arasında yüzde 89) ve iddia edildiği gibi terörist bir örgüt değil, ulusal kurtuluş hareketi olan Hizbullah liderlik ediyor. Viet-nam'da taraftık; Lübnan'da da tarafız.
İsrail'in durdurulmasını isteyenleri İsrail ve ardındaki ABD'ye karşı Hiz-bullah'ın yanında taraf olmaya çağırı-yoruz. İsrail'in ve ardındaki ABD'nin Lübnan'dan püskürtülmesinin, onların Ortadoğu'ya yönelik yeni planlarını da altüst ettiğini görüyoruz.
Bu tutum, Türkiye'de ve dünyada mücadeleyi, İsrail işgaline son verilmesi ve Barış Gücü'ne asker gönderilme-mesi temel hedefler etrafında birleşik bir şekilde inşa etmenin bir önkoşulu değildir. Aynı tutumu almayan, ama katliamı ve işgali durdurmak isteyen bütün savaş karşıtları ile mücadeleyi sürdüreceğiz. Ne var ki 'tarafsız' ve/veya her türlü şiddete karşı tutumların - tutum sahiplerinin niyeti dışında - İsrail ve ABD'nin elini güçlendireceğini, bölgede savaş ve şiddetin, anti-demokratik uygulamaların kesifleşmesinin önünü açacağını da görüyoruz. Göz göre göre izin vermeyelim!

 

İsrail’le ittifaka SON!

Mesut Çelebioğlu

İSRAİL'İN Ortadoğu'daki en büyük ve 'kritik' müttefiki Türkiye'dir. Bu ittifakı yok edersek İsrail'in bölgedeki saldırgan ve yayılmacı politikalarına büyük bir darbe vurmuş oluruz. İsrail ile bütün siyasi, askeri ve ekonomik anlaşmalar iptal edilmeli, diplomatik ilişkiler kesilmelidir.
50 Yıl Yeter
Türkiye-İsrail ittifakı, neredeyse 'korsan devlet'in 1948'de kurulmasıyla başladı. Türkiye, 1949'da İsrail'i tanıyan ilk müslüman ülke oldu.
1958'de Menderes iktidarı sırasında İsrail'le Çevresel Pakt Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmanın içeriğinin hala daha gizli tutulmasına karşın, askeri, ekonomik ve politik unsurları içerdiği düşünülmektedir. Bu anlaşma, İsrail'le varılan diğer anlaşmaların temelini oluşturmaktadır. 1992'de Demirel döneminde ABD'nin desteği ile SSA (Security and Secrecy Agreement/ Güvenlik ve Gizlilik antlaşması) adı altında yeniden hayata geçirilen bu gizli antlaşma istihbarat, planlama ve askeri ortaklığı içeriyordu. İsrail'e Türkiye üzerinden Suriye ve İran'ı 'dinlemesi' ve onların askeri gücü hakkında bilgi edinmesi olanağı sağlandı.
1992'den bu yana İsrail'le olan askeri ortaklık gittikçe gelişti. ABD, İsrail ve Türkiye ortak tatbikatlar düzenliyorlar. Bu tatbikatlara İsrail ordusunun yüzde 12'sinin katıldığı belirtiliyor. İsrail pilotları kendi sınırlı topraklarında göremedikleri eğitimi Türkiye hava sahasında gerçekleştiriyorlar; başka bir ifadeyle İsrail pilotları burada deneyim kazanıp her gün Filistinlilerin ve Lübnanlıların başlarına bomba yağdırıyor.
Antlaşmalar gizli!
Türkiye-İsrail anlaşmaları Türkiye kamuoyundan saklanmaya çalışılıyor. Kural olarak meclisin uluslar arası anlaşmaları onaylayacak tek kurum olmasına karşın, İsrail'le yapılan anlaşmalar genelkurmay başkanlığı veya bakanlar kurulu tarafından onaylanıyor! Hatta İsrail'le yapılan anlaşmalar soru önergesiyle meclise getirildiğinde milli savunma bakanı "anlaşmalar devlet sırrıdır, gizli kalmalıdır" deyip anlaşmaların içeri-ğini kamuoyuna açıklamayı reddetti.
İhaleler batık şirket kurtarıyor
Türkiye 90ların ortasından itibaren silah modernizasyonu için İsrailli şirketlere büyük ihaleler verdi. Bunların ilki 54 adet F-4 tipi Phantom 2000 savaş uçağının moder-nize edilmesiydi. Bu ihale İsrail'in ekonomik yönden sıkıntı çeken IAI ve ELBIT firmalarına verildi. İhale gereğince adı geçen firmalara Türkiye tarafından 650 milyon dolar ödenmesi kararlaştırıldı. İşin bir başka ilginç yanı eğitim amaçlı kullanılan bu uçakların birkaç sene önce teker teker düşmeye başlamasıyla yeniden 'modernize' edilmesiydi!
İsrail'e verilen ikinci önemli askeri ihale ise 170 adet M-60 A1 tipi tankın modernize edilmesiydi. Bu ihale de yine iflasın eşiğine gelmiş bir diğer İsrail firması IMI'ya verildi. İhale bedeli 668 milyon dolardı; yani tank başına 3 milyon 930 bin dolar para ödendi. (Yeni bir tankın fiyatı 4 milyon 250 bin dolar!).
Tank ihalesiyle ilgili tartışmalar bitmeden, Türkiye, İsrail'in IMI firmasına 300 adet askeri helikopterin modernize edilmesi ihalesini verdi. Bunun bedeli de 57 milyon dolar. Böylece batan firmanın iyice rahatlatılması ve kâra geçmesinin sağlanması söz konusu oldu. Böylece İsrail'in batık şirketleri bizim cebimizden çıkan vergilerle kurtarıldı!
Filistinlilere kurşun
Bütün bunlar ve ödediğimiz vergiler, Filistinlilere ve Lübnanlılara atılan bombalara dönüştürülüyor. Ayrıca İsrail'in Türkiye ile olan ittifakı da Filistinliler ve diğer Ortadoğu halkları üzerinde psikolojik savaş için kullanıyor. Bizim TBMM'de bile görüşemediğimiz gizli anlaşmalar ile İsrail Filistinlilere sürekli "Bak; Türkiye benim ittifakım, onlardan size hayır yok" diyebiliyor. Buna bir son verelim. İsrail-Türkiye ittifakının sonlandırılmasını sadece biz değil, başta Filistinliler olmak üzere bütün Ortadoğu hakları kutlayacaktır.

 

sayfa başına dön


 
gazete arşivine git