|
Tarihimizden:
15-16 Haziran 1970: 'İhtilal Provası'
68'in mücadele ateşi, Türkiye'yi de etkisi altına almıştı. İktidarda
olan egemen sınıfın has partisi Adalet Partisi ve lideri Süleyman Demirel,
sendikalara yönelik Türkiye çapında yüzde 10'luk temsiliyet gerektiren
bir çalışma yasasını haziran ayında meclisten geçirmeye çalıştı. Bu yasa,
1967'de kurulan ve çok sayıda militan işçiyi bir araya getiren, büyük
hak kazanımları ile sonuçlanan grev mücadelelerini örgütlemiş olan DİSK'in
önünü fiili olarak kapatmaya çalışıyordu.
İşçiler farklı sendikalarda örgütlü olsalar da, devletin bu müdahalesine
gerekli olan sert yanıtı verdiler. Tarihe 'Türkiye'yi sarsan 2 gün' olarak
geçen 15-16 Haziran Direnişi, tabandaki DİSK'li, Türk-İşli ve bağımsız
sendikalara mensup işçilerin birleşik mücadelesiyle gerçekleştirildi.
Bunu gören kimi işadamlarını ülkeyi terk edecek kadar korktular.
15-16 Haziran Direnişi'ni işçilerin yürüyüşünü engellemeye çalışan polis
ve asker barikatları durduramadı. İşçi-ler birleşik bir şekilde barikatlarla
birlikte ordunun kutsallığını da aştılar, kaymakamlık gibi devlet kurumlarını
hedef aldılar. Kazanmak için önlerine çıkan bütün engelleri aştılar.
Ne var ki direniş bittirildi. Fransa'da 1968 Genel Grevi'ndeki gibi direnişi
sonlandıran sendika liderliğinin "evine dön" çağrısı oldu. Bu
çağrıya karşı alternatif oluşturabilecek kadar sınıf merkezli bir sol
örgütlenme ise yoktu.
Söz konusu işyasası 1972'de Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.
Ne var ki bu arada 1971 darbesi gerçekleşmiş ve Denizler de asılmıştı.
İşçilerin geri çekilen isyanın yerini ordu müdahalesi doldurmuştu. Radyoya
çıkıp işçilere çağrı yapan DİSK lideri Kemal Türkler de daha sonra suikasta
kurban gidecek, 1980 darbesi de DİSK'i kapatacaktı. Yani mücadelenin geri
çekilmesi ne sendikayı ne de sendikacıları kurtardı, işçilerle birlikte
bütün toplum ve solcular ağır bedeller ödedi.
15-16 Haziran Direnişi neyin mümkün olabileceğini gösterdi. İşçi sınıfının
birleşik gücü karşısında ne asker ne patron dayanabilir. Bunu temel almayan
bir sendikal liderlik ve solculuk mücadeleyi sekteye uğratır. Sınıfın,
sendikal liderlik karşısındaki zaafı kendinden menkul silahlı grupların
öncülüğü değil ancak sınıfın içinde köklü birleşik bir taban hareketi
yaratmakla aşılabilir.
15-16 Haziran, tarihimiz olduğu kadar da geleceğimizdir. Yeni direnişlerin
zaferle sonuçlanması bugünden işçi sınıfının en genel çıkarları ve bunun
örgütsel-fikirsel ihtiyaçları merkezli bir mücadelenin inşasını gerekli
kılmaktadır.
"Birlik olduğumuzda her şeyi çözebiliriz"
15-16 Haziran'a 23 yaşında bir Otoyol işçisi olarak katılan Abidin
Açan direnişi anlatıyor.
Maltepe'de Koç'a ait otobüs ve treyler üreten Otoyol fabrikasında pres
opera-törü olarak çalışıyordum.
Fabrikamızda Türk-İş ya da DİSK'te olmayan, Bağımsız Otomobil-İş diye
bir sendika vardı.
15 Haziran'da çevredeki fabrikalar iş bırakma eylemine başlayınca işveren
fabrikayı tatil etti. Tatil kararı üzerine işyeri temsilcilerimiz toplantı
yaptı. Bizlere 16'sı sabahı fabrikaya gelme-miz, ama soyunmadan gelişmeleri
beklememiz söylendi. Fabrikada "bugün senin sendikanı kapatan, yarın
seni de kapatır" diye tartışılıyordu.
16'sı sabahı çevre fabrikalardan bir çok işçi toplu halde bizim fabrikaya
geldiler. Hep birlikte fabrikadan çıktık. O grupla birlikte 500 kadar
kişi Tekel'e yürüdük. Tekel işçileri de bizimle çıktı.
Minibüs yolundan yürümeye başladık. Yol boyu irili ufaklı bir çok iş yeri
vardı. Bazı işyerlerinde işverenler, işçileri fabrikaya kilitleyip çıkmışlar.
Onları da çıkardık. Sayımız 50 binden 100 bine kadar çıktı. Türkiye genelinde
bir milyon insan sokaktaydık.
Başlangıçta engel yoktu. İlk, Suadiye civarında askeri birlikle karşılaştık.
Engellemek istediler ancak kalabalığı görünce vazgeçtiler. Çoğalarak yürüyorduk.
Aramızda yaşlılar, kadınlar, sakallılar, elerinde bayrakları olanlar vardı.
Yürüyüşe sabah 10 civarı başlamıştık, akşam üzeri 3-4 gibi Kuşdili'ne
vardık. Fabrikada bana Menderes propagandası yapan işçiyi bir ara elinde
Türk bayrağı ile en önde gördüm. Ona "senin burada ne işin var?"
dediğimde "o iş ayrı bu iş ayrı" dedi.
Yol boyunca İzmit tarafından yürüyen işçilerin de Ankara asfaltından bize
yaklaştıkları haberini alıyorduk. Hedef Kadıköy Kaymakamlığı'ydı. Kaymakamlık
önüne gelinceye kadar ben işyeri arkadaşlarımı kaybetmiştim, fakat eyleme
katılan herkes arkadaşım olmuştu.
Şimdiki Fenerbahçe stadyumunun olduğu yerdeki köprüye vardık. Orada polis
önümüzü kesti. Genç işçilerden oluşan öndeki 100 kişilik grup polis engelini
aşmayı başardı. Ancak barikatın öbür tarafında da askerler vardı. Bir
süre ara sokaklara çekilmek zorunda kaldık. Yarım saat kadar sonra arkadaki
grup da barikatı aştı. Kaymakamlığın etrafını asker ve polis sarmıştı.
Havaya ateş açtılar. Panik oldu, ara sokaklara kaçıştık. Sonra tekrar
geri dönerek Haydarpaşa Köprüsü'ne yürüdük. Köprüde askerler vardı. Askerin
karşısında oturduk.
Akşam mahalleme döndüğümde sıkıyönetim ilan edildiğini duydum. Bir sonraki
gün sıkıyönetim tarafından görevlendirilmiş, mavi bereliler fabrikaya
geldiler. Gazetedeki resimlerine bakarak işçilerin bir kısmını götürdüler.
Huzursuz bir şekilde kasım ayına kadar işe devam ettim.
Sonra demir yollarında çalışmaya başladım DEMAR (Demiryolu Makinist, Ateşçi
ve Revizörler) derneğini kurduk. Bu süreç BTS'ye (KESK'bağlı Birleşik
Taşımacılık Sendikası) kadar geldi.
15-16 Haziran eylemlerinin en önemli yanı birlik olduğumuzda her şeyin
çözülebileceğini görmekti. 12 Eylül darbesine kadar DİSK yaşadı. Demokratik
yönden hak alabileceğimizi gördük.
O günlerde hak grevi, dayanışma grevi vardı. Grevde olan bir fabrikamız
varsa fabrika çıkışında onların yanına giderdik. İşçiler korkusuz ve her
şeyi hallederiz havasındaydı.
"İşçiyiz, güçlüyüz" hissi egemendi. Dünyada yaşayan bu tür eylemler
bizi etkilemişti.
15-16 Haziran beni çok etkileyen, hayatım boyunca çocuklarıma ve torunlarıma
anlatacağım bir eylem oldu.
“İlk büyük ayaklanma!”
18 yaşında Dev-Gençli bir sendika çalışanı olan Salih Kurtoğlu direnişi
anlatıyor.
Parlamentoda 274-275 sayılı kanunlarda yapılan değişiklik sınıf sendikacılığını
ortadan kaldırmaya yönelik bir müdahaleydi. DİSK'in İstanbul'da örgütlü
olduğu iş yerlerinde işçiler iş bırakarak tepkilerini gösterdiler. Avrupa
yakasındakiler Eminönü'ndeki valiliğe doğru, Anadolu yakasındakilerde
Pendik'ten başlayarak Ankara asfaltını kapatıp Kadıköy Kaymakamlığı'na
doğru yürüyüşe başladılar. Emniyet güçleri durdurmaya çalıştı, ama işçiler
tankların üzerinden geçerek yürüyüşe devam ettiler.
Bu, Türkiye işçi sınıfının ilk büyük ayaklanması ve iktidara yürüyüşüydü.
Ben de 18 yaşında Dev-Genç'li bir genç olarak DİSK'e bağlı Maden İş Sendikası
Basın Dairesi'nde çalışıyordum, aynı zamanda Türkiye İşçi Partisi'nin
Fatih ilçesi gençlik kollarındaydım.
Ben, Gaziosmanpaşa ve Alibeyköy'den Edirnekapı'ya doğru işçilerle birlikte
yürüdüm. Yol boyunca polislerin engelleme çabaları geri püskürtüldü, askeri
birliklerin kurduğu barikatlar da aşıldı. Eyleme DİSK'e bağlı olmayan
fabrikalar da katıldı. İşçiler tabandan karar alıyorlardı. Fatih ve Aksaray
civarında öğrenci gençlik eyleme destek verdi.
Eylem ancak Cağaloğlu civarında civar illerden askeri destek alınarak
durduruldu.
15-16 Haziran'ı hazırlayan belli koşullar vardı. Demirdöküm, Bereç Pil
Fabrikası, Kavel, Rabak ve Otosan'da gerçekleşen grevler sınıfsal tavrı
keskinleştirdi. İşçi sınıfı içinde DİSK, öğrenciler içinde Dev-Genç, parlamentoda
TİP ve kırsalda mücadele eden arkadaşlar vardı.
15-16 Haziran yasalara karşı siyasal bir eylemdi. O günü yaşayanlar için
olduğu kadar karşı taraftakiler için de çok önemliydi "kaleye kadar
geldiniz, gol atamadınız" diyenleri çok duydum. Hakim sınıflar bu
hareketi iktidara yürüyüş olarak gördüler. Tüm karşı tedbirler, derin
devlet müdahaleleri, MHP, kontr-gerilla bundan sonra ivme kazandı.
Eylemin sürekliliği olabilseydi kazanabilirdi. Benim bilinçlenmemde çok
önemli bir rol oynadı. İktidarın işçi sınıfı liderliğinde, üretimden gelen
gücü kullanarak değiştirilebileceğini gördüm. Yürürken hepimizin tüyleri
diken dikendi. Üretimden gelen gücümüzden emindik.
Sakıncalı askerlik sonrası Unilever'de işçi olarak çalışmaya başladım.
1974'te işçi temsilcisi, sonra baştemsilci, daha sonra Gıda İş (DİSK'e
bağlı) bölge temsilcisi, en son dönemde DİSK Genel Kurul delegesi oldum.
İşçi sınıfı lideri olmamdaki mayam 15-16 Haziran eylemleri ve öncesindeki
Demirdöküm eylemlerine dayanmaktadır. Çözümün enternasyonel düzeyde dünya
işçilerinin birlikte mücadelesinden geçtiğine ve dünyanın sosyalizmle
kurtulabileceğine olan inancım sonsuz.
sayfa başına dön
|