|
Henüz
vakit varken;
TOPLUMSAL BARIŞ SAĞLANMALI
Çiğdem Özbaş, Demokratik Toplum Partisi İstanbul İl
Başkanı Doğan Erbaş ile Newroz öncesi demokrasi mücadelesi ve Kürt sorunun
çözümü üzerine görüştü.
Newrozlar tarihsel bir ritüel olarak Kürt halkının halklaşması ve uluslaşmasında
önemli rol oynamıştır. Tarihi öneminin yanı sıra güncel olarak da ulusal,
demokratik, siyasal taleplerin dile getirildiği siyasal bir gösteri olarak
kutlanmaktadır.
Newroz bu açıdan üç döneme ayrılabilir. Birinci dönem, 90'lardan 2000'lere
kadar olan, 92 Cizre olaylarını da kapsayan TSK saldırılarının arttığı
dönem. İkinci dönemde ise, başta Diyarbakır olmak üzere Newroz 2000'li
yıllardan itibaren kutlanmaya başlandı, yaygınlaştı ve kitleselleşti.
Siyasal olmasının yanı sıra kültürel bir içerik de kazandı. Üçüncü dönem
olarak da 2005 ve sonrası olarak ele almak da yarar var.
2000-2005 yılları arasında Kürt halkında göreceli olarak bir iyimserlik
egemendi. Bu iyimserliği besleyen iki temel nedenden bahsedilebilir. Birincisi,
1999 yılında gerillanın sınır ötesine çekilmesiyle birlikte TSK ile göreceli
çatışmasızlık sürecinin başlamış olmasıdır. Bir diğer neden de Kürtler
arasında yaygın olan AB desteğidir.
2004 Haziran'ına geldiğimizde göreceli iyimserliğin kaybedildiği bir döneme
girildi. Kürt silahlı güçlerinin sınır ötesine çekilmesiyle başlayan geçici
çatışmasızlık ortamı yerine en son yedi militanın bir operasyonda öldürülmesinde
görüldüğü gibi 1999 öncesine benzer bir döneme girildiği işaretlerini
veriyor.
AB süreciyle ilgili destek korunmasına rağmen, 2004'e kadar olan Kürt
sorununun çözümüne yönelik iyimserliğin aynı düzeyde olmadığını görüyoruz.
2006 Newroz'unu böyle bir atmosferde kutlayacağız.
AKP ile ordu geleneksel çizgide buluştu
Kürt sorununda demokratik, siyasi ve barışçıl çözüm yönündeki belirsizlik
varlığını tümüyle korumaktadır. Erdoğan şahsında AKP'nin bazı aydınlarla
yaptığı toplantılar, bölge ziyaretleri, yine Şemdinli olayı ile ilgili
yapılan açıklamalar Kürt halkı tarafından ilgi ile izlendi. İhtiyatlı
bir iyimserlik hakimdi.
Ancak aradan geçen sürede somut bir gelişme görülmedi. Asıl gelişme AKP
ile ordunun geleneksel çizgide buluştuğu ve birleşmeye doğru gittiği yönünde.
Biz Demokratik Toplum Partisi olarak içinde bulunduğumuz koşullarda demokratik,
siyasal çözüm için birbirine bağlı iki temel alanda yasal ve anayasal
düzenlemelerin yapılması gerektiğine inanıyoruz.
Kürt sorununun çözümsüzlüğü nedeniyle başladığına ve devam edecek olduğuna
inandığımız çatışma sürecinin yarattığı çok yönlü tahribatların bütün
sonuçlarıyla ortadan kaldırılması gerektiğine inanıyoruz.
Demokratik katılım
Bunlar önem sırasına göre: Birincisi, genel siyasal af yada toplumsal
barış ve demokratik katılım yasaları olarak formüle edilebilir. Af sözcüğünün
her açıdan çok uygun düşmediğinin farkındayız.
İkincisi, zorunlu göç nedeniyle köy ve yaşam alanlarından ayrılmak zorunda
kalanların yaşadığı olumsuzlukların giderilmesi yönünde idari ve hukuki
acil tedbirlerin alınması. Üçüncü düzlem koruculuk sisteminin tamamen
lav edilmesi.
Diğer bir temel alandaki önerilerimiz ise Kürt halkının bir halk olmaktan
kaynaklanan bütün haklarının yasal ve anayasal güvencelere kavuşturulması.
Yine önem sırasına göre; Kürt diliyle ilgili, başta anadilde eğitim olmak
üzere bütün kamusal ve özel alanlarda serbestçe kullanılmasının sağlanması
gerekmektedir. İkinci bir başlık olarak düşünce, söz ve ifade özgürlüğünün
önündeki engeller kaldırılarak Kürtlerin kendi kimliklerini ifade etmelerine,
serbestçe siyaset yapmalarına, başta seçim yasası olmak üzere, olanak
tanınması gerekmektedir.
Önemli olan sürecin başlatılması
Bu temel alanlara yönelik düzenlemelerin yapılması değil, yapıla
cak olmasının işaretlerinin verilmesi bile Kürt halkında bir rahatlama
yaratacaktır.
Biz DTP olarak Kürt sorununun demokratik çözümüne dair örgütlü, örgütsüz
bütün sivil ve siyasi girişimleri ilgiyle izliyoruz. Yetersiz olduğunu
bilmekle birlikte destekli-
yoruz. Yapılan girişimlerin kendi içinde tutarlı, Kürt sorununun tarihsel
ve güncel önemine uygun ağırlıkta ve güçte olması gerektiğine inanıyoruz.
Mevcut ve potansiyel girişimlerin ulusalcı ve devletçi gelenekten bütünüyle
kurtulamadığını görmekteyiz.
Bütün bu atmosfer içinde 2006 Newroz'una hazırlanıyoruz. Parti olarak
üç yıldır kutlamalarda ortaya çıkan birleşik mücadele isteğine uygun bir
biçimde demokrat, sol, sosyalist tüm kesim ve çevreleri de yapılacak kutlamalara
çağırıyoruz.
Kaybolan köylüler Kulp mezarında
Diyarbakır'da Kulp'ta iki yıl önce ortaya çıkarılan toplu mezarın 1993'de
kaybolan köylülere ait olduğu belirlendi.
Kulp'ta bulunan kemiklerin, 1993 yılında kaybolan köylülere ait olduğu
iddiaları üzerine 2004 Aralık ayında İnsan Hakları Komisyonu bir heyet
görevlendirmişti. Açıklanan, Adli tıp raporu kemiklerin kaybolan köylülere
ait olduğunu kesinleştirdi.
Ne var ki raporun tamamı henüz kamuoyuna sunulmadı. Oluşturulan alt komisyonlar
bir türlü raporlarını veremiyorlar.
Meclisin Şemdinli Raporu
TBMM İnsan Hakları Komisyonu, Şemdinli ile ilgili altkomisyon raporunu,
KKK Org. Yaşar Büyükanıt'ın adı yer almadan kabul etti. Raporda sadece,
'Halk, bir kuvvet komutanının astsubay başçavuş Ali Kaya'yı tanıdığını
söylemesinin kendisine sahip çıkıldığı ve bu olayın örtbas edileceği intibaını
verdiğini ve kuşkularını arttırdığı inancındadır' denilmesiyle yetinildi.
Büyükanıt Derhal Yargılansın!
Şemdinli’yi soruşturan savcının Büyükanıt hakkında soruşturma isteği,
Genel Kurmay Başkanlığı’na gönderilecek. Bu konunun sümen altı edilmemesi,
başta Büyükanıt ve diğer sorumluların derhal yargılanması bugünün Türkiyesi’nin
demokrasi mücadelesi için en önemli konulardan birisidir.
Musa Anter'in Katilleri Yargılansın
Musa Anter, 70 yaşında iken Diyarbakır'da cinayete kurban gitti. Aradan
14 yıl geçti. Cinayet planlayıcısı Aygan, cinayetin tüm detaylarını kamuoyuna
açıkladı, Adalet Bakanlığı ve savcılar hiçbir işlem başlatmadı. Bunun
üzerine harekete geçen 327 aydın, ortak deklarasyon yayınladı, Adalet
Bakanı Cemil Çiçek'e 'Cinayete karışan kişilere dokunun' çağrısı yaptı.
Aralarında Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Orhan Miroğlu, Mehmed Uzun, Oral
Çalışlar, Tanıl Bora ve Prof. Dr. Büşra Ersanlı'nın da bulunduğu 327 aydın,
ortak bir deklarasyon kaleme alarak, JİTEM'ci Abdülkadir Aygan'ın Musa
Anter cinayetini detaylarıyla açıklamasına rağmen resmi mercilerin hiç
soruşturma başlatmamasını eleştirdi. Deklarasyonun okunduğu toplantıda
konuşan Avukat Hasip Kaplan, "Adalet Bakanı Çiçek'i göreve, Başbakan
Erdoğan'ı da kamuoyunu bilgilendirmeye çağırıyoruz" dedi.
327 aydının imzaladığı deklarasyon, Taksim Hill Otel'de düzenlenen toplantı
ile kamuoyuna açıklandı. Deklarasyon, cinayette ağır yaralı olarak kurtulan
Orhan Miroğlu, Avukat Hasip Kaplan, Sanatçı Ferhat Tunç, SODEV Başkanı
Mebuse Tekay ve Avukat Erol Kızılma tarafından okundu. Abdülkadir Aygan
adlı JİTEM elemanının medyada yer alan açıklamalarının suskunlukla karşılanmasının
son derece üzücü olduğunu, suskunluğun sona ermesi gerektiğini kaydeden
Miroğlu, 40'a yakın insanın öldürülmesine karışan Aygan'ın Ülkede Özgür
Gündem ve Hürriyet gazetelerinde 70 yaşındayken 20 Eylül 1992'de Diyarbakır'da
katledilen gazeteci-yazar Musa Anter'i nasıl öldürüldüğünü detayları ile
anlattığını hatırlattı.
Toplumun yara almış adalet duygularının ancak geçmiş dönemle yüzleşmekle
tatmin olacağını ifade eden Miroğlu, Musa Anter cinayetine karışan JİTEM'ci
Abdülkadir Aygan, cinayeti işleyen korucu Hamit Yıldırım ve cinayeti planlayan
Ankara Terörle Mücadele Şubesi'nde görev yaptığı öne sürülen Ali Ozansoy'un
yargı önüne çıkarılmasını talep etti. Miroğlu, 1970'li yıllardan bu yana
JİTEM, Özel Harp Dairesi, Kontrgerilla gibi bir takım gizli örgütlenmelerin
Şemdinli'de yaşanan olayların da gösterdiği gibi hala korunduğunu belirtti.
sayfa başına dön
|