|
Türkiye,
İran'dan Elini Çek!
Türkan Uzun
ABD'li üst düzey bir general 1 Mart'la bozulan Türk-Amerikan
ilişkilerinin İran konusunun gündeme gelmesiyle tekrar balayı havasına
büründüğünü ifade edebiliyor.
ABD, bir yandan Irak'taki vahşi işgale devam ederken, bir yandan da İran'a
karşı hazırlanmaya başladı. AKP iktidarı, 1 Mart 2003'te reddedilen tezkere
yüzünden kıvıramadığı işgalci ortak rolünü bu sefer hakkıyla oynamak istiyor.
İran'ın nükleer tesislerini Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumu UAEK'ye
kapatmasıyla tırmanan sürtüşmenin en başından beri Türk egemenleri İran'a
yüklenmeye başladı. Ocak ve Şubat ayları boyunca ABD diplomatları Türkiye'yi,
Türk diplomat ve askeri yetkilileri de ABD'yi ziyaret ediyorlar, kapalı
kapılar ardında birlikte tutum alma konusunda anlaşmaya çalışıyorlar.
ABD'li üst düzey bir general 1 Mart'la bozulan Türk-Amerikan ilişkilerinin
İran konusunun gündeme gelmesiyle tekrar balayı havasına büründüğünü ifade
edebiliyor.
Ordu hazırlık yapıyor
Geçtiğimiz günlerde Türk ordusu, İran sınırına yakın Sarıkamış'ta tatbikat
yaptı. Bu tatbikattan önce MGK'da İran konusu gündemin başındaydı. Şubat
ayı başında, ABD liderliğinde oluşturulan PSI (kitle imha silahlarının
yayılmasının önlenmesine karşı güvenlik inisiyatifi) kapsamında 24-26
Mayıs'ta ortak bir tatbikat yapılacağını duyurdular. Türk yetkilileri
her ne kadar bunun İran'a karşı olmadığını söylese de bu yalana hiç kimse
inanmadı elbette. Bu kadar askeri hazırlığın belli bir plan dâhilinde
ve belli hedeflerle yapıldığı çok açık.
Savaşın bedeli ağır
Afganistan, Irak, şimdi de sıra İran'a gelmiş görünüyor. Bu ülkelerin
halkları savaş ve işgalin en ağır sorunlarını yaşıyorlar. Ancak hükümeti
ve ordusu İran'a savaşmaya hazırlanan Türkiye'de yaşayan bizler için bu
savaşın bedeli ağır olacaktır. Bu savaş Türkiye'de yaşayan herkes için
ölümcül bir tehdit oluşturacaktır. Türkiye İran'a bir hava saldırısına
ortak olursa karşı saldırıların hedefi olacaktır. Karşı saldırı gelmese
bile bütün Ortadoğu halklarının öfkesinin hedefi olacaktır. Afganistan
ve Irak'a savaşmaya giden İngiltere geçen temmuz ayında patlayan bombalar
bu öfkenin bir ifadesiydi.
Diğer taraftan neo-liberal politikalarla savaşlar ve işgaller el ele ilerliyor.
Görünen ve gizli kaynaklardan her yıl milyarlarca doları silahlanmaya
ve askeri harcamalara ve faiz ödemelerine ayıran Türkiye'de, SSK'nın ve
diğer sosyal güvenlik kurumlarının zarar etmesi nedeniyle tasfiye edilmesi
gündemde. Sosyal güvenlik özel sektörün 'insaniyeti'ne terk edilmek isteniyor.
Özelleştirilen kamu işletmelerindeki işçilerin iş güvenliği tehlikeye
giriyor. Devletin resmi kurumları bile işsizlik ve yoksulluk üzerine kapkara
tablolar çiziyor.
Yine durdurabiliriz
1 Mart 2003'te Ankara'daki 100 bin kişilik birleşik savaş karşıtı eylem,
yana yakıla ABD'nin işgalci ortağı olma hayali kuran "Kasımpaşalı"
Tayyip'in ve MGK generallerinin heveslerini kursaklarında bırakmıştı.
Tezkerenin reddedilmesi ABD'nin Irak'a kuzeyinden girme planlarını
çöpe attı; Iraklı direnişçilerin ise işini (nispeten) kolaylaştırdı.
Bu eylem aynı zamanda savaşa karşı işçilerin, Kürtlerin, öğrencilerin
ve diğer sömürülen ve ezilen kesimlerin bir araya gelmelerinin
yaratabileceği potansiyeli de ortaya çıkardı. Tüm dünyada küresel savaş
karşıtı hareket, ABD ve ortaklarının meşruiyetini ortadan kaldırdı; ABD,
ilk Körfez Savaşı'nda demokrasi için Irak'ı bombaladığı yalanıyla durumu
idare edebilmişken, bunu bu sefer yapamıyor; herkes Bush'un bir yalancı
bir işgalci olduğunu biliyor.
Türkiye'de ise bizlerin, işgale ortak olmak isteyenleri durdurmak gibi
daha da somut kazanımları oldu. Hatta bazı sol militanlar ve sendikacılar,
Türkiye'de elde ettiğimiz son başarının 1 Mart teskeresini durdurmak olduğunu
söylüyorlar. Çok haklılar. 1 Mart'tan sonra savaş karşıtı mücadelenin
bölünmesi, hem işgalden sonraki mücadeleyi hem de genel sınıf mücadelesini
olumsuz etkiledi.
Bizlerin 1 Mart'tan ve 1 Mart sonrasından doğru dersleri çıkarmamız gerek.
Savaş karşıtı mücadelenin solun ve muhalif hareketin değişik renklerini
barındırması son derece normal. Cephenin içindeki muhaliflerin bunu bahane
ederek mücadeleyi bölmesi ve hatta bölünmeye karşı mücadele etmemesi bizi
bugünlere getirdi.
Bu anlamıyla 18 Mart eyleminin, Irak'ta İşgale Hayır Koordinasyonu'nun
ve Küresel BAK'ın beraber inşa etmeleri olumlu bir başlangıçtır. Bu birliği
tabanda; sendikalarda, işyerlerinde ve okullarda; ete kemiğe büründürmemiz
gerekli.
Türkiye'de ve tüm dünyada savaşın ve işgallerin yarattığı sosyal, ekonomik
ve insani yıkımı engellemek son derece merkezi bir konu. İşgalin İran'a
yayılmaya çalışıldığı, Irak'ın iç savaşa doğru ilerlediği, Filistinlilere
reva görülen baskı, şiddet ve izolasyon politikalarının artırılmaya çalışıldığı,
Türk egemenlerinin Irak ve İran pastasından pay kapmak için can attıkları
bu dönemde Türkiye'de birleşik bir savaş karşıtı hareket inşa etmek zorundayız.
Birleşik mücadele, Ortadoğu'daki kan ve vahşetin artmasını engelleyebileceği
gibi, neoliberal yoksullaştırıcı politikaları engelleme, ayrımcılık, Kürt
sorunu ve diğer demokrasi mücadelelerinde bize güç katacaktır.
Haydi alanlara!
18 Mart'ta, Irak işgalinin yıl dönümünde tüm dünyada savaş karşıtı gösteriler
yapılacak; Irak işgali, İran'ı işgal planları ve Filistinlilere uygulanan
baskı ve şiddet protesto edilecek. 18 Mart küresel eylem gününde Türkiye'de
savaş karşıtları bir arada eylem yapacaklar. 19 Mart Newroz Bayramı'nda
tüm Kürtler hem baharın gelişini kutlayacak, hem de daha fazla demokrasi
ve insan hakları için gösteriler yapacak.
"ABD, İran'a nükleer bomba atar!"
Irak'ın elinde kitle imha silahı olmadığını savaş başlamadan önce açıklayan
BM eski silah denetçisi Scott Ritter, ABD'nin İran'a saldırı hazırlıkları
yaptığını söyledi. "Tam olarak ne zaman olacağı belli değil, ama
olacak" diyen Ritter, ABD'nin İran’a önce bir hava saldırısında bulunacağını
söyledi. Saldırı olması durumunda İran-İsrail savaşı çıkması tehlikesine
dikkat çeken Ritter "bu durumda ABD İran'a nükleer bomba atar"
dedi.
Böl-Yönet
ABD'nin savaş stratejisi, İran'daki etnik ve dini gerilimleri körükleyerek
bir iç ayaklanma yaratmaya dayanıyor. İran yönetimini bu şekilde ortadan
kaldırmayı hedefleyen ABD bir süredir gerilim noktalarını araştırıyor.
Donanma İstihbarat Birimi'nin (MCIA) gerçekleştirdiği araştırmalar, ABD'nin
savaş planlarının hayli ilerlediğini gösteriyor. Financial Times'ın haberine
göre ABD ordusu, İran'ın merkezi hükümeti konusundaki yaklaşımları inceleyerek
Irak'taki gibi bir böl-yönet stratejisi uygulayıp uygulayamayacağını belirlemeye
çalışıyor. Pentagon, Irak savaşı hazırlıkları sürecinde yaptığı gibi Batı'da
yaşayan mültecileri bu araştırmada kullanılıyor. Iraklı mülteciler Bush
yönetimine Iraklıların ABD işgaline kucak açacağını iddia etmişlerdi.
Ayrıca Irak'ta büyük miktarda kitle imha silahları bulunduğunu söylemişlerdi.
Beyaz Saray İranlılara yönelik bir propaganda kampanyası yürütmek için
Kongre'den 43 milyon dolarlık bir fon talebinde bulundu. Birçok İranlı
azınlık temsilcisi araştırmayla işbirliği yapmayı reddetti; çünkü ABD'nin
İran'ı parçalamasından çekiniyorlar.
Irak’ta İç Çatışmaların Sorumlusu ABD: İşgale Son!
Bağdat'ın kuzeyinde 23 Şubat'ta 47 işçi bulundukları otobüsten indirilerek
kurşunlandı. İşçiler Şii'ydi. Katillerin de Sünni olduğu söylendi.
Ertesi gün ise işçilerin bir kısmının Şii, bir kısmının Sünni olduğu anlaşıldı.
İşçiler, Samara'da Askeriye Türbesi'nin yok edilmesine karşı bir gösteriden
dönüyorlardı. Bunlar Sünniler tarafından mı öldürülmüştü, yoksa ABD ve
Irak İçişleri Bakanlığı tarafından desteklenen Badr Birlikleri mi iş başındaydı?
Bu katliamın kimin tarafından yapıldığını tam olarak bilemiyoruz. Ancak
bazı güçlerin ABD ve Britanya desteğiyle ülkeyi parçalamaya çalıştıkları
çok açık. Şii ve Sünniler arasındaki birlik işgalin başarısı önünde hep
bir engel oluşturdu. 2003'te Bağdat'ın düşmesinden sonra ABD işgaline
karşı Sünni ve Şiiler birlikte direndi. Nisan 2004'te Sünni kenti Felluce'ye
yapılan saldırı sırasında bu hareket en yüksek düzeyine ulaştı; Irak'ın
her tarafında on binler ayağa kalktı. Aynı yılın yaz aylarında Bağdat
ve Necef'in yanı sıra Şii kenti Sadr'da isyan dalgası baş gösterdi, Şii
askerler Sünni kentlerdeki ayaklanmayı bastırmayı reddetti. İşgale karşı
Şii ve Sünnilerin işbirliğinde bir güçlenme gözlendi.
İşgalin başarısızlığı ABD ve Britanya'yı böl-yönet taktiğini uygulamaya
sevk etti. ABD birlikleri Kürt peşmergelerin ya da Badr Birliklerinin
desteğiyle Sünni kentlerine saldırıyor ve ardında yıkım ve öfke dalgası
bırakıyordu.
Saddam'ın en güçlü olduğu dönemde bile Irak'ta bölünmüşlük söz konusu
değildi; Saddam'a karşı muhalefet güneydeki Şii kentlerinin yanı sıra
Felluce ve Ramadi gibi Sünni kentlerde de yükselişe geçmişti. Yaşanan
iç çatışmalar ABD işgalinin doğrudan sonucudur.
Iraklılar'ın "karanlık güçler" dedikleri ölüm mangaları, politikacılar
ve maskeli tetikçiler, böl-yönet politikasının parçalarıdır. ABD'nin,
Şii-Sünni, Arap-Kürt çatışması yaratmaya çalışması 2005'te bir dizi olumsuz
gelişmenin yaşanmasına neden oldu. Şiilerin Sünni bölgelerinden, Sünnilerin
de Şii bölgelerinden kaçtıklarına dair haberler yayılmaya başladı.
Ama ABD stratejisi bir yönüyle geri tepti. Kasım 2005 seçimlerinde ABD
stratejisinin temellerini bir tek kesime dayandıramayacağını anladı. Seçimlerin
en büyük galibi işgale karşı çıkan Şii muhaliflerdi. Diğer bir kesim de
İran'la ittifak halindeydi. Parlamentonun ilk gündem maddesi yabancı orduların
çekilmesi olarak belirdi.
ABD, bu kez Sünni gruplar arasında kendine yandaş bulmaya ve bunlar arasından
silahlı birlikler çıkarmaya yöneldi. Askeriye Türbesi'nin yok edilmesi
ve diğer etnik çatışmalar bu stratejinin bir ürünüdür. Türbeye yapılan
saldırıdan sonra çok sayıda Sünni camisi bombalandı. Bu saldırılar gerçekleştirilirken
İçişleri Bakanlığına bağlı polis güçleri sadece seyrediyorlardı. Bombalı
saldırılar, mahalle aralarında silahlı
çatışma ve infazlar kontrolden çıkma tehlikesini barındırıyor.
İşgal karşıtı Sünni liderler suikasta kurban gitti ve Irak bir iç savaşın
eşiğine geldi.
Ancak olaylardan sonra Sünni ve Şiiler arasında dayanışma gösterileri
iç savaş dinamiklerine karşı bir eğilim yaratmaya başladı. Samara'da Askeriye
Türbesi'ne karşı yapılan
saldırıyı ilk protesto edenler yine Sünniler oldu. Basra,
Divaniyah, Nasiriyah, Kut ve Salahaldin kentlerinde Şii ve Sünniler olayları
birlikte protesto ettiler. Sadr kentinde işgal karşıtı gösteriler gerçekleştirildi.
Şii dini liderler Sünni camilere saldırılmaması çağrısı yaparken, Bağdat'taki
Şii ve Sünni Müslümanlar Cuma namazını birlikte kıldılar.
Radikal Şii lider Mukteda El-Sadr kendi yandaşlarını şu sözlerle tekrar
uyardı: "İşgalin planlarını hiçbir
zaman unutmayın. Unuttuğumuz anda işgal, istisnasız hepimizi öldürecek."
Sadr, işgale karşı birleşik eylem çağrısında bulundu.
İç çatışmalar Irak'ı parçalamaya doğru götürebilir. ABD ve Britanya'nın
işgali nefret ve bölünmüşlük ekiyor. Ancak Iraklılar arasında dayanışma
halen ciddi boyutlarda. Bu tehlikeli süreci ancak işgali sonlandırarak
durdurabiliriz.
(İngiliz “Socialist Worker” gazetesinin son sayısından
kısaltılarak çevrildi.)
Küresel Eylem Gününde Irak da Sokakta!
ABD ve Britanya'nın Irak işgaline karşı 18-19 Mart'ta yapılacak küresel
eylemlere Basra ve Bağdat da katılacak. Basra'da Bağımsız Irak Petrol
İşçileri Sendikası eylem çağrısında bulundu. Bağdat ve Basra'da 17 Mart
Cuma günü yapılacak eylemleri El-Sadr hareketiyle Irak Ulusal Kuruluş
Konferansı destekliyor.
Bağımsız Irak Petrol İşçileri Sendikası özelleştirmelere karşı da kampanya
yürütürken Irak Ulusal Kuruluş Konferansı Şii ve Sünnileri işgale karşı
bir araya getiriyor. El-Sadr hareketi işgalin sonlandırılması talebini
yineledi ve 2004'te ABD'ye karşı yapılan iki isyanın liderliğini yaptı.
Irak Parlamentosu'nda da en fazla milletvekiline sahip.
Bağımsız Irak Petrol İşçileri Sendikası'ndan Faraj Rabat Mizbıhan: "İşgale
karşı sesini yükselten ister Amerikalı, ister İngiliz veya dünyanın diğer
yerlerinden kim olursa olsun hepsine borçluyuz. Bu savaşa karşı çıkarak
işgalin terörüne maruz kalan Iraklıların yanında yer alıyorsunuz. Ülkemize
akın eden hırsızlara karşı bağımsızlık ve özgürlüğümüzü savunuyorsunuz.
Britanya askerlerinin Amar'da çocukları dövmesi işgalin gerçeğidir. Gösteri
yaparken neyle mücadele ettiğimize dair bu manzarayı gözünüzün önüne getirin."
MSÜ’de 18 Mart Kampanyası
Mimar Sinan öğrencileri 18 Mart Küresel Eylem gününe hazırlanıyor. Daha önce birlikte çalıştığımız arkadaşlarla Küresel Eylem Günü'nün
inşası için 22 Şubat Çarşamba gününe bir toplantı çağırmayı kararlaştırdık.
Toplantıdan önceki iki gün boyunca afiş asarak ve bildiri dağıtarak toplantıyı
inşa ettik.
Toplantıya 12 kişi katıldı. Hangi vurguyu öne çıkaracağımızı konuştuk.
Emperyalizm karşıtlığını bir önkoşul yapılmaması konusunda anlaştık. Fen-Edebiyat
fakültesinden gelen arkadaşlar okullarında faaliyet yapma koşullarının
çok kötü olduğundan ve üzerlerinde çok fazla baskı olduğundan bahsettiler.
Biz de Güzel Sanatlar ve Mimarlık fakültelerinden Fen-Edebiyat fakültesine
çalışmalar konusunda destek olabileceğimizi ifade ettik. Daha sonra alan
faaliyetleri üzerine konuşuldu. Her çarşamba toplanma, 3 Mart Cuma günü
de Irak işgaliyle ilgili bir fotoğraf sergisi yapma kararı aldık.
İkinci toplantıya 13 kişi katıldı. Fen -Edebiyat'tan gelen arkadaşlar
geçen seneki Küresel Eylem Günü'ne farklı bir kortejle katıldıklarını,
fakat bu sene birlikte gidebileceğimizi ifade ettiler. Geçen haftaki toplantıda
hangi vurguyu öne çıkaracağımızın netleşmediği tartışıldı ve Irak'taki
işgali öne çıkartabileceğimiz üzerinden bir bu öneriyi kabul ettik. Böylece
Irak işgali vurgusunu kullanma kararı aldık.
3 Mart Cuma günü için planlanan fotoğraf sergisini yine afişlerle duyurduk.
Sergi için bütün kantini fotoğraflarla donattık. Okulda 18 Mart'la ilgili
faaliyet yaptığımızı ve ortak bir kortejle eyleme katılacağımızı böylece
daha yaygınca duyurma başladık. 7 Mart Salı günü sergiyi Fen-Edebiyat
fakültesinde tekrarlayacağız.
Eylemi, savaş karşıtı film gösterimleri, duyuru masası açma gibi etkinliklerle
duyurma çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Ayrıca toplantılar aracılığı ile
eylemi inşa eden aktivistlerin sayısını arttırmaya çalışıyoruz.
18 Mart'a Mimar Sinan'ın ortak bir kortejle, alanımızda birleşik faaliyetler
yaparak katılacak olmamız eyleme okuldan daha fazla arkadaşımızı katılmasını
kolaylaştıracak olması açısından oldukça önemli.
sayfa başına dön
|