|
8
Mart: Tüm Dünyada Kadınlar Savaşa Hayır Diyor
Bahar Gülen
8 Mart'ta küresel düzeyde savaşa ve işgale karşı bir vurgu öne çıkıyor.
Özellikle Afganistan, Irak, Darfur ve Filistin'de savaş ve işgal koşullarında
yaşayan kadınların mağduriyetine dikkat çekilecek. Bununla birlikte kadının
sadece mağdur "edilen" değil "savaşa ve işgale karşı mücadele
eden özne olma" rolünü öne çıkartma çabası söz konusu.
ABD'de kadın grupları, Irak savaşının sonlandırılması için bir süreden
beri topladıkları imzaları 8 Mart günü Beyaz Saraya sunacaklar. İmzacılar
arasında, oğlunu Irak'ta kaybeden Cindy Sheehan, sinema sanatçısı Susan
Sarandon, yazar Alice Walker bulunuyor. Iraklı kadın grupları da imza
kampanyasına desteklerini beyan ettiler.
CODEPINK (Kod Adı Pembe) grubunun girişimiyle gerçekleşti-
rilen "Kadınlar Savaşa Hayır Diyor" kampanyası Anwar Kadhim
Jawad ve Salim Mati adındaki iki savaş mağduru Iraklı kadını ABD'ye davet
etti. Ne var ki ABD, Iraklı kadınların işgal altında yaşamanın ne demek
olduğunu Amerikalılara anlatması fikrinden (ya da demokrasisinden) pek
hoşlanmadı; Jawad ve Mati'ye vize vermeyi reddetti. Gerekçe de "Jawad
ve Mati'yi Irak'a geri dönmeye motive edecek yakınlarının kalmaması".
İki kadının Irak'ta yakınları yok çünkü hepsi savaşta öldürüldü…
Savaş kadınları iki kez vuruyor
Savaşlardan en çok etkilenen kesim kadınlar. Eşlerini, çocuklarını, yakınlarını,
sevdiklerini kaybettikleri yetmezmiş gibi; açlık ve hastalıklarla mücadele
etmek zorunda kalıyor,
tecavüzler, işkence, fidye karşılığı kaçırılma ve daha sayamayacağımız
bir sürü acı yaşıyorlar. Afganistan ve Iraklı kadınlar seks kölesi olarak
10 bin dolara yurtdışındaki kadın tüccarlarına satılıyorlar. Afganistan
da yoksulluk ve mahrumiyet kadınları çocuklarını satmaya zorluyor. Pek
çok Afgan kadını intihara sürükleniyor.
Kadınlar belirsiz bir geleceğe sürüklenirken sekiz aylık bebeğini anestezi
olmadan sezeryanla aldırmayı bile kabulleniyorlar. Çünkü böyle bir vahşetin
içinde bir bebek dünyaya getirmek onlar için bir kabus. Onlar bili-
yor ki; ABD ve İngiltere onlara özgürlük getirmiyor.
Geçen yıl 8 Mart'ta İngiliz The Guardian gazetesi muhabiri Suzanne Goldenberg,
ABD askerlerinin Iraklı kadınlara tecavüz etmesinin belgelenmiş olmasına
rağmen haklarında hiçbir işlem yapılmadığını açıkladı. Bu durum halen
söz konusu. Dolayısıyla tecavüz özendiliriliyor.
Savaşın kadınlar üzerindeki ağır etkisi tabii ki sadece Afganistan ve
Irak'a özgü değil. Bu sorun savaşlar kadar eski ve ancak savaşsız bir
dünyada ortadan kaldırılabilecek.
8 Mart ve Pozitif Ayrımcılık
Türkan Uzun
Yıllardır 8 Mart etkinliklerini birlikte düzenleyen gruplar arasında
süren tartışmalar bu yıl önemli ayrışmalara yol açtı. Bu dağınıklığın
en genel anlamda mücadelemize olumlu bir etki yapmayacağını görüyoruz.
Ancak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde kadınların bir araya gelme
isteğini saygıyla karşılıyoruz.
Hiçbir kimlik sorununun çözülmediği bu sınıflı toplumda ezilenlere yaklaşımımız
"pozitif ayrımcılık" temelindedir. Cinsi, dini, etnik veya cinsel
kimliğinden dolayı ezilen ve ötekileşti-
rilen bütün kesimlerin eşitsizliğini ancak pozitif bir yaklaşımla gidermeyi
umut edebiliriz.
Kimliğe dayalı ezilmişliği inkar eden hep içinde yaşadığımız sömürü düzeni
olmuştur. Sınıf merkezli sosyalizm geleneği ile pozitif ayrımcılık arasında
zıtlık değil bir bütünlük söz konusudur. Sosyalistlerin, 8 Mart eylemlerine
sadece kadınların katılması talebine saygı duymaları gereği bu bütünlükte
yatar. Dolayısıyla bizim açımızdan sorun "erkeklerin 8 Mart eylemlerine
katılıp katılmaması" değil "yılın diğer bütün günlerinde ne
kadar başarı" sağlandığıdır.
Sistemin cinsiyetçiliğine ve bütün ayrımcılığa karşı mücadele güçlendirilmelidir.
Burada sendika ve sosyalist yapıların özel bir önemi vardır. Sendika ve
sosyalist yapılar cinsiyetçi-ayrımcı bir toplumun içinde kurulup faaliyet
gösterdikleri için bu toplumun izlerini taşırlar tabii ki. Bazen de çözümden
çok sorunun parçası olarak görülebilirler. Ancak kolektif örgütlenme alanları
oldukları için ayrımcılığa karşı mücadelede başarıların daha hızlı sağlanabileceği
ve buradan da işyerleri ve diğer yaşam alanlarına geri besleme yapabilecek
bir pozisyondalar. Pozitif ayrımcı politikaların bu yapılarda yaygınlaştırılması
önemli bir kazanım olacaktır.
Ne var ki en iyi politikalar ve yasal düzenlemeler bile kadının kurtuluşunu
sağlamayacaktır. En genel anlamda işçi sınıfının ağır saldırılar altında
kaldığı bir ortamda kadınların ve ezilenlerin büyük kazanımlar elde edebileceği
bir sosyal denklem ise söz konusu değildir. İçinde yaşadığımız sistem
ancak işçileri sömürerek ayakta durabilir. Sömürüyü sürdürebilmek için
ise toplumun önemli kesimlerini ötekileştirmeye bir o kadar ihtiyacı var.
Sömürü ve ezilmişlik sistemin hayat damarları.
Bu nedenle kadın ve ezilen kimliklerin sorunlarını sınıf sorunu içinde
ele alan bir yöntem doğrudur. Diğer ezilenlerle birilikte kadının kurtuluşu
da yine bütün kimliklerin çeşitliliğini içinde barındıran işçi sınıfının
birleşik mücadelesiyle ilerleyecektir. Sömürüyü ve ezilmişliği aşma mücadelesi
sistemi aşma mücadelesi ve hedefiyle bu şekilde iç içe geçer.
"Kadınlar olarak öncelikle militarizme, savaş ve şiddete karşı
çıkmak zorundayız"
Çiğdem Özbas, Eğitim Sen İstanbul 3 No'lu Şube Kadın Sekreteri Güldal
Özpıranga ile kadınların kurtuluş mücadelesinin odağında neler olması
gerektiği, mücadele süreci ve önerileri üzerine görüştü:
Tarihsel süreçte ilk baskı altına alınanlar kadınlar. Devletin doğuşuyla
birlikte kadınların köleleşme sürecinin başladığını ve her gelen sistemle
derinleştiğini düşünüyorum.
1000 yılların ezilmişliğini yıkmak çok kolay değil ama kadınların mücadelesiyle
bir gün bunun başarılabileceğini düşünüyorum.
Her şeyden önce kadınların kendi içinde dayanışma içinde olması gerekiyor.
Tek bir kadına bile yapılan haksızlığa birlikte karşı durmak şart.
Kadınlar olarak öncelikle militarizme, savaş ve şiddete karşı çıkmak zorundayız.
Çünkü savaş en çok kadınları etkiliyor. Barış için mücadelenin en önünde
olmak zorundalar. Farklı kültürlerdeki kadınların temel hakları, özellikle
de anadil hakkı tanınmalı.
Kadınlar namus cinayetlerine, kadına yönelik her türlü şiddete karşı birlikte
mücadele etmek ve bu mücadelenin öznesi olmak zorundalar.
KESK'te bazı iş kollarında kadın sekreterliği olmasına rağmen bazılarında
özel bir kadın örgütlenmesi yok. Yönetimlerde kadınların sayısının düşük
olması önemli bir sorun. Ayrı ayrı olmak üzere her organda kota uygulanmalı.
KESK toplu görüşme süreçlerinde kadın taleplerini mutlaka gündemleştirmeli.
Toplu görüşmeye kadın sekreteri de katılmalı.
AKP hükümeti tarafından hazırlanan yeni yasaların en fazla kadınları etkileyeceğini
düşünüyorum. Sendikal taleplerle artırılmış olmasına rağmen doğum izinleri
yine de yeterli değil. İşyerlerinde kreşlerin, emzirme odalarının olmaması
önemli bir sorun.
Kadın dayanışmasının önemli olduğunu ve bu mücadelenin öznesinin kadınlar
olduğunu düşünüyorum. Ancak mücadelenin durumunu yetersiz buluyorum. Özellikle
bedenen kadın, zihince erkek olan kadınların bu mücadeleye ket vurduğunu
düşünüyorum.
8 Mart'ın İstanbul'da ve diğer bazı illerde bölünmüş olması kötü bir durum.
Tüm kadınlar alanlarda yerini alarak taleplerini yükseltmeli ve takipçisi
olmalıdır.
sayfa başına dön
|