Güncelleme:
22.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


8 Mart: Tüm Dünyada Kadınlar Savaşa Hayır Diyor

Bahar Gülen

8 Mart'ta küresel düzeyde savaşa ve işgale karşı bir vurgu öne çıkıyor. Özellikle Afganistan, Irak, Darfur ve Filistin'de savaş ve işgal koşullarında yaşayan kadınların mağduriyetine dikkat çekilecek. Bununla birlikte kadının sadece mağdur "edilen" değil "savaşa ve işgale karşı mücadele eden özne olma" rolünü öne çıkartma çabası söz konusu.
ABD'de kadın grupları, Irak savaşının sonlandırılması için bir süreden beri topladıkları imzaları 8 Mart günü Beyaz Saraya sunacaklar. İmzacılar arasında, oğlunu Irak'ta kaybeden Cindy Sheehan, sinema sanatçısı Susan Sarandon, yazar Alice Walker bulunuyor. Iraklı kadın grupları da imza kampanyasına desteklerini beyan ettiler.
CODEPINK (Kod Adı Pembe) grubunun girişimiyle gerçekleşti-
rilen "Kadınlar Savaşa Hayır Diyor" kampanyası Anwar Kadhim Jawad ve Salim Mati adındaki iki savaş mağduru Iraklı kadını ABD'ye davet etti. Ne var ki ABD, Iraklı kadınların işgal altında yaşamanın ne demek olduğunu Amerikalılara anlatması fikrinden (ya da demokrasisinden) pek hoşlanmadı; Jawad ve Mati'ye vize vermeyi reddetti. Gerekçe de "Jawad ve Mati'yi Irak'a geri dönmeye motive edecek yakınlarının kalmaması". İki kadının Irak'ta yakınları yok çünkü hepsi savaşta öldürüldü…
Savaş kadınları iki kez vuruyor
Savaşlardan en çok etkilenen kesim kadınlar. Eşlerini, çocuklarını, yakınlarını, sevdiklerini kaybettikleri yetmezmiş gibi; açlık ve hastalıklarla mücadele etmek zorunda kalıyor,
tecavüzler, işkence, fidye karşılığı kaçırılma ve daha sayamayacağımız bir sürü acı yaşıyorlar. Afganistan ve Iraklı kadınlar seks kölesi olarak 10 bin dolara yurtdışındaki kadın tüccarlarına satılıyorlar. Afganistan da yoksulluk ve mahrumiyet kadınları çocuklarını satmaya zorluyor. Pek çok Afgan kadını intihara sürükleniyor.
Kadınlar belirsiz bir geleceğe sürüklenirken sekiz aylık bebeğini anestezi olmadan sezeryanla aldırmayı bile kabulleniyorlar. Çünkü böyle bir vahşetin içinde bir bebek dünyaya getirmek onlar için bir kabus. Onlar bili-
yor ki; ABD ve İngiltere onlara özgürlük getirmiyor.
Geçen yıl 8 Mart'ta İngiliz The Guardian gazetesi muhabiri Suzanne Goldenberg, ABD askerlerinin Iraklı kadınlara tecavüz etmesinin belgelenmiş olmasına rağmen haklarında hiçbir işlem yapılmadığını açıkladı. Bu durum halen söz konusu. Dolayısıyla tecavüz özendiliriliyor.
Savaşın kadınlar üzerindeki ağır etkisi tabii ki sadece Afganistan ve Irak'a özgü değil. Bu sorun savaşlar kadar eski ve ancak savaşsız bir dünyada ortadan kaldırılabilecek.

 

8 Mart ve Pozitif Ayrımcılık

Türkan Uzun

Yıllardır 8 Mart etkinliklerini birlikte düzenleyen gruplar arasında süren tartışmalar bu yıl önemli ayrışmalara yol açtı. Bu dağınıklığın en genel anlamda mücadelemize olumlu bir etki yapmayacağını görüyoruz. Ancak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde kadınların bir araya gelme isteğini saygıyla karşılıyoruz.
Hiçbir kimlik sorununun çözülmediği bu sınıflı toplumda ezilenlere yaklaşımımız "pozitif ayrımcılık" temelindedir. Cinsi, dini, etnik veya cinsel kimliğinden dolayı ezilen ve ötekileşti-
rilen bütün kesimlerin eşitsizliğini ancak pozitif bir yaklaşımla gidermeyi umut edebiliriz.
Kimliğe dayalı ezilmişliği inkar eden hep içinde yaşadığımız sömürü düzeni olmuştur. Sınıf merkezli sosyalizm geleneği ile pozitif ayrımcılık arasında zıtlık değil bir bütünlük söz konusudur. Sosyalistlerin, 8 Mart eylemlerine sadece kadınların katılması talebine saygı duymaları gereği bu bütünlükte yatar. Dolayısıyla bizim açımızdan sorun "erkeklerin 8 Mart eylemlerine katılıp katılmaması" değil "yılın diğer bütün günlerinde ne kadar başarı" sağlandığıdır.
Sistemin cinsiyetçiliğine ve bütün ayrımcılığa karşı mücadele güçlendirilmelidir. Burada sendika ve sosyalist yapıların özel bir önemi vardır. Sendika ve sosyalist yapılar cinsiyetçi-ayrımcı bir toplumun içinde kurulup faaliyet gösterdikleri için bu toplumun izlerini taşırlar tabii ki. Bazen de çözümden çok sorunun parçası olarak görülebilirler. Ancak kolektif örgütlenme alanları oldukları için ayrımcılığa karşı mücadelede başarıların daha hızlı sağlanabileceği ve buradan da işyerleri ve diğer yaşam alanlarına geri besleme yapabilecek bir pozisyondalar. Pozitif ayrımcı politikaların bu yapılarda yaygınlaştırılması önemli bir kazanım olacaktır.
Ne var ki en iyi politikalar ve yasal düzenlemeler bile kadının kurtuluşunu sağlamayacaktır. En genel anlamda işçi sınıfının ağır saldırılar altında kaldığı bir ortamda kadınların ve ezilenlerin büyük kazanımlar elde edebileceği bir sosyal denklem ise söz konusu değildir. İçinde yaşadığımız sistem ancak işçileri sömürerek ayakta durabilir. Sömürüyü sürdürebilmek için ise toplumun önemli kesimlerini ötekileştirmeye bir o kadar ihtiyacı var. Sömürü ve ezilmişlik sistemin hayat damarları.
Bu nedenle kadın ve ezilen kimliklerin sorunlarını sınıf sorunu içinde ele alan bir yöntem doğrudur. Diğer ezilenlerle birilikte kadının kurtuluşu da yine bütün kimliklerin çeşitliliğini içinde barındıran işçi sınıfının birleşik mücadelesiyle ilerleyecektir. Sömürüyü ve ezilmişliği aşma mücadelesi sistemi aşma mücadelesi ve hedefiyle bu şekilde iç içe geçer.

 

"Kadınlar olarak öncelikle militarizme, savaş ve şiddete karşı çıkmak zorundayız"

Çiğdem Özbas, Eğitim Sen İstanbul 3 No'lu Şube Kadın Sekreteri Güldal Özpıranga ile kadınların kurtuluş mücadelesinin odağında neler olması gerektiği, mücadele süreci ve önerileri üzerine görüştü:
Tarihsel süreçte ilk baskı altına alınanlar kadınlar. Devletin doğuşuyla birlikte kadınların köleleşme sürecinin başladığını ve her gelen sistemle derinleştiğini düşünüyorum.
1000 yılların ezilmişliğini yıkmak çok kolay değil ama kadınların mücadelesiyle bir gün bunun başarılabileceğini düşünüyorum.
Her şeyden önce kadınların kendi içinde dayanışma içinde olması gerekiyor. Tek bir kadına bile yapılan haksızlığa birlikte karşı durmak şart.
Kadınlar olarak öncelikle militarizme, savaş ve şiddete karşı çıkmak zorundayız. Çünkü savaş en çok kadınları etkiliyor. Barış için mücadelenin en önünde olmak zorundalar. Farklı kültürlerdeki kadınların temel hakları, özellikle de anadil hakkı tanınmalı.
Kadınlar namus cinayetlerine, kadına yönelik her türlü şiddete karşı birlikte mücadele etmek ve bu mücadelenin öznesi olmak zorundalar.
KESK'te bazı iş kollarında kadın sekreterliği olmasına rağmen bazılarında özel bir kadın örgütlenmesi yok. Yönetimlerde kadınların sayısının düşük olması önemli bir sorun. Ayrı ayrı olmak üzere her organda kota uygulanmalı. KESK toplu görüşme süreçlerinde kadın taleplerini mutlaka gündemleştirmeli. Toplu görüşmeye kadın sekreteri de katılmalı.
AKP hükümeti tarafından hazırlanan yeni yasaların en fazla kadınları etkileyeceğini düşünüyorum. Sendikal taleplerle artırılmış olmasına rağmen doğum izinleri yine de yeterli değil. İşyerlerinde kreşlerin, emzirme odalarının olmaması önemli bir sorun.
Kadın dayanışmasının önemli olduğunu ve bu mücadelenin öznesinin kadınlar olduğunu düşünüyorum. Ancak mücadelenin durumunu yetersiz buluyorum. Özellikle bedenen kadın, zihince erkek olan kadınların bu mücadeleye ket vurduğunu düşünüyorum.
8 Mart'ın İstanbul'da ve diğer bazı illerde bölünmüş olması kötü bir durum. Tüm kadınlar alanlarda yerini alarak taleplerini yükseltmeli ve takipçisi olmalıdır.

 

sayfa başına dön


 
gazete arşivine git