Güncelleme:
07.05.2007
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


2002 seçiminin gösterdikleri
ve unutmamamız gerekenler

Sertuğ Çiçek

Bu yazı antikapitalist'in Aralık 2002'de yayımlanan 20. sayısındaki seçim sonuçlarını değerlendirdiğim makalenin güncellenmiş halidir.

Son genel milletvekilliği seçiminin sonuçları, DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinin uyguladığı politikalara yönelik öfke ve hoşnutsuzluğu ifade etmişti. Toplum, koalisyon hükümetinde yer alan partileri cezalandırmış, hükümeti oluşturan DSP, MHP ve ANAP'ın 16.6 milyon (yüzde 53,5) olan toplam oyu, 4.6 milyona (yüzde 14,75) düşmüştü.

2002 seçimleri, toplumun politik yöneliminde ikili bir hareket olduğunu gösterdi. Bu ikili hareketi, "MERKEZDEN KAÇIŞ" ve "UÇLARDAN MERKEZE KAYIŞ" olarak tanımlamak mümkündür.

Merkezden kaçış

Bitip tükenmek bilmeyen yoksulluk, işsizlik ve yolsuzluklar karşısında "sıkın dişinizi çözeceğiz" diye arka arkaya uygulanan IMF programları, geniş kitlelerin refahını artırmak bir yana daha da kötüleştirdi.

Bu durum, seçmenin yıllarca büyük bir sabır ve beklentiyle oy vererek iktidara getirdiği geleneksel partilerden koparak merkezden dışa doğru kaymasına neden oldu. Merkez sağ ve sol politikaları temsil eden geleneksel partilerin (ANAP, DYP, DSP, CHP, vd) 1987, 91, 95, 99 ve 2002 seçimlerinde aldıkları toplam oyların oranı sırasıyla şöyle oldu: %88.72, %82.99, %65.35, %58.11, %45.41.

Merkez politikaların ve bunu temsil eden partilerin yıpranması yelpazenin sağında ve solunda farklı sonuçlar doğurdu.

Sağda radikalleşme ve de-radikalizasyon

Merkez sağdaki geleneksel partilerin oyları 1995 seçiminden bu yana hissedilir biçimde azalmaktadır. Merkez sağ partilerin 1987, 91, 95, 99 ve 2002 seçimlerindeki oy oranları sırasıyla şöyle: %55.45, %51.04, %38.78, %26,66, %, 23,14.
Merkez sağdan kopup radikal çözüm önerilerine kayanlar için çekim gücü İslami hareket ve faşist hareket oldu. Bu iki hareketin toplam oy oranları 1987, 91, 95, 99 ve 2002 yıllarında sırasıyla şöyle oldu: %10.91, %16.88, %30.01, %35.11, %46.85.

İslami harekete karşı gerçekleştirilen 28 Şubat sürecinin ardından yapılan ilk seçimlerde (1999) sağ radikalizmin adresi faşist parti MHP oldu. Milliyetçi histeri rüzgarını da arkasına alan MHP, bu seçimde büyük bir patlama yaparak, yüzde 19.46 oy aldı. Merkez sağ partilerdeki 13.12 puanlık oy kaybının büyük bölümü için çekim merkezi olan MHP, devlet karşısında geri çekilen İslami hareketin tabanından da 5 puan kadar oy almıştı.

Son seçim, merkez sağdan kaçışın devam ettiğini gösterdi. Merkez sağın 1999 yılında %26.66 olan toplam oyu, %23.14'e düştü. Bu toplamdan Cem Uzan'ın Genç Partisi'nin oylarını (%7.2) çıkartırsak merkez sağdaki düşüşün boyutları daha fazla görülür.

Merkez sağın geleneksel oylarının 2002'deki adresi AKP oldu. Merkez sağdan koparak AKP'ye yönelen oylar bir RADİKALLEŞMEYİ ifade ediyor. Samimi bir şekilde devlete bağlı olan, kurulu düzeni savunmak konusunda oldukça muhafazakar olan DYP ve ANAP seçmeninin, devletle kavgalı, liderinin milletvekili olmasına bile izin verilmeyen, kapatılma tehdidi altındaki bir partiye yönelişi, sistemin merkezindeki politikalardan uzaklaşmayı, görece radikal çözüm arayışını temsil ediyor.

Geleneksel olarak sağ muhafazakar kesimler içinde örgütlenen, militanları ağırlıklı olarak küçük sermaye sahipleri (esnaf, çiftçiler, küçük işletme sahipleri) ve yeni orta sınıftan (serbest çalışan mühendis, avukat doktor vb, orta düzey yöneticiler) oluşan İslami hareket, 1990'larda öğrenciler arasında da geniş bir militan ağı oluşturdu. İslami hareketin militanları arasında gençlerin sayısındaki artış ve seçimlerde kazanılan başarılar, militanların güvenini artırmıştı.

1995 seçimlerinde oylarını "adil düzen" programı ve sosyal bir hareketin örgütlü gücüyle yükselten İslami hareketin liderliği 28 Şubat Muhtırası karşısında neredeyse hiç mücadele etmeden teslim oldu. Hareketin liderliği çatışmaktan kaçınıp uzlaşmayı tercih ederken sokağa çıkan taban ise yenildi. Türban ve imam hatip ortaokullarının kapatılması konularındaki yenik düşen tabanın "kazanabiliriz" umudu kırıldı, mücadele etme güveni sarsıldı.

Bu süreçte bir bütün olarak radikallikten uzlaşmacılığa, uçtan merkeze doğru kayan İslami hareket, liderliğinde yaşanan çatışmalar ve devlet basıncı nedeniyle sonunda bölündü. Tayyip Erdoğan ve ekibi, "değiştik" söylemi ve bu söyleme uygun tutumlarıyla sermayedarlar, generaller ve hakimler başta olmak üzere, yönetici sınıfla çatışmaktan özel olarak kaçındı. AKP, İslami hareketin tabanında yaygın olan "çatışmaktan kaçınma" hissinin temsilcisi oldu. Hareketin diğer kanadı SP ise tabandaki daha çatışmacı-mücadeleci kesimin temsilcisi oldu.

Saadet Partisi, IMF ve savaş karşıtı söylemine rağmen İslami hareketin tabanından çok az oy alabildi. AKP ise türban gibi en geleneksel konularda dahi hiç bir şey vaat etmeden bu kesimin oylarının neredeyse tamamını kazandı. İslami hareketin oylarının SP yerine AKP etrafında toplanması, hareketin tabanındaki de-radikalizasyonun somut ifadesidir. İslami hareket bir bütün olarak radikal uçtan merkeze (ılımlı politikalara) kaydı.

AKP'nin hem merkez sağdan koparak radikalleşenlerin hem de radikal İslamdan merkeze kayanların ilk durağı olması onu iktidara taşıdı.

MHP ve GP

Eş zamanlı yaşanan merkezden ve uçtan kaçışın bir başka göstergesi, MHP'nin büyük oy kaybı ve GP'nin oy patlamasıdır. MHP liderliği hükümet ortağı olduğu süreçte büyük sermayenin programını uyguladı ve saldırgan faşist tabanını kontrol etmekte üstün bir performans sergiledi. MHP'nin geleneksel tabanını de-radikalize ettiği bu koşullarda aşırı sağa doğru radikalleşen yeni ve örgütsüz seçmen Uzanlar'ın sağ popülist söylemlerini ve seçim kampanyasını ödüllendirdi.

Sol oylardaki değişim

"Merkezden kaçış" eğilimi, politik yelpazenin solunda da görülüyor. Merkez solun geleneksel partilerinin 1987, 91, 95, 99 ve 2002 seçimlerindeki toplam oy oranları sırasıyla şöyle oldu: %33.27, %31.94, %25,56, %31.46, %22.27.

Milliyetçi histerinin doruğa ulaştığı 1999 seçimleri öncesinde DSP milliyetçilik, CHP ise laik cephecilik üzerinden sağa doğru kaydılar. Neo-liberal politikaları da kayıtsız kabulle birleşen bu kayış, merkez solun geleneksel tabanını önemli ölçüde eritti. Merkez soldaki partilerin 1999 seçimlerinde aldığı toplam 9.8 milyon oy 2002 seçimlerinde 7 milyona düştü. DSP seçmeninin bir kısmı CHP'ye geri dönerken merkez solda 2.8 milyonluk bir oy kaybı yaşandı.

Solun bu durumunun birinci nedeni, merkez solda duran CHP ve DSP gibi partilerin ezilenlere ve emekçilere sırtını dönerek yönetici sınıfın işlerini yapmayı görev edinmiş olmasıdır. Bu politikanın özünü oluşturan üç nokta var: 1) Kapitalizmin uluslararası düzeydeki yeni saldırısının ideolojisi olan neo-liberal politikalara (IMF ve TÜSİAD'a) teslim olmak. 2) Kürt sorununda, 1991 seçimleri sonrası devletten yana tutumu keskinleştirip sağı güçlendiren milliyetçilik (=ulusalcılık) fikrini beslemek. 3) İslami harekete saldıran 28 Şubat sürecinde laik cephede yönetici sınıfla saf tutarak muhalif bir hareketin ezilmesine yardımcı olmak.

Yönetici sınıfın toplumsal muhalefete saldırmak için kullandığı son 10 yıldaki en önemli ideolojik silahlar olan neo-liberalizm, laik cephecilik ve milliyetçiliğin genel olarak solda yarattığı etki, solun kendi mezarını kazmasına neden olmuştur. Devlete karşı muhalifleri, sermayeye karşı emekçileri, ezenlere karşı ezilenleri savunması gereken sol, tam tersini yaptıkça kan kaybetmiştir.

1999 seçimlerinde DSP'nin, 2002 seçimlerinde ise CHP'nin meclise girmesini sağlayan faktör, seçim öncesi dönemde hükümette yer almaması nedeniyle kendiliğinden kazandıkları muhalif kimliktir. Her iki parti de, hükümetlerin uygulamalarından şu ya da bu nedenle rahatsız olan, ama radikalleşemeyen sol seçmenin gittikçe azalan desteğiyle yetinmek zorunda kalmıştır.

Ancak merkez soldan "kaçan" oyların adresi, sağda yaşandığı gibi daha radikal (DEHAP, ÖDP ve TKP gibi) partiler olmadı. DSP'nin uyguladığı IMF politikalarından ve CHP'nin Kemal Derviş'i transfer ederek bu politikalara devam edeceğini ilan etmesinden rahatsız olan büyükçe bir sol seçmen kitlesi sandığa gitmedi.

Böylece toplam sol oylar 2002 seçimlerinde dibe vurdu. Kendisini solda tanımlayan (Merkez sol, Kürt hareketi ve sosyalist sol) bütün partilerin 2002'deki oyları 1999 seçimlerine göre toplam 2.8 milyon azaldı. 1999 yılından 2002 yılına kadar seçmen sayısının 4 milyon arttığı ve bunun %30 kadarının (1.2 milyon) sol partilere oy vereceği de hesaba katılırsa sol oylardaki düşüşün ne denli büyük olduğu daha iyi görülür.

Ekonomik kriz nedeniyle yoksulluğun arttığı, yolsuzluklara öfkenin, mevcut partilere ve devlete güvensizliğin bu denli yükseldiği bir ortamda radikal solun alternatif olarak tekrar sahneye çıkması çok mümkündü. Ancak CHP ve DSP'den kopan kesimlere umut verecek gerçekçi bir adres, solda bir çekim gücü ortaya çıkmadı.

Merkez solun ihanetinin yarattığı hayal kırıklığı ve öfkeyi daha solda bir alternatif etrafında toparlayamamanın sorumluluğu, elbette ki kendisini sosyalist olarak tanımlayan kesimlerdedir. Bu başarısızlığın nedeni sayısal yetersizlikten çok politik hatalardır.

Bu hatalardan en önemlisi, sosyalist solun da merkez solu takip ederek sağa kayışıdır. Merkez sol partilerin kaybettiği kitleleri kazanmak için AKP'yi iktidara taşıyan merkez ile uç arasında konumlanma yelpazenin solunda işe yaramadı. Çünkü solu sol yapan temel değerlere tutarlı olarak sahip çıkmadan solu büyütmenin mümkün olamayacağı kadar sert bir dönemdeyiz. Ulusalcılık ve laik cepheciliğin toplumda ciddi bir yarılma yarattığı, yanı başımızda kanlı bir işgalin yaşandığı koşullarda ortada durmak çoğu zaman pratik olarak olanaksızdır.

Bu nedenle merkez solun terk ettiği sosyal demokrat politikalara doğru gitmek gerçek bir intihardır. Bu politikalar işe yarasaydı merkez sol erimezdi zaten. Net ve tutarlı bir şekilde emek eksenli, ezilenlerden ve barıştan yana, özgürlükçü olmayan politikaların sol adına şansı yoktur.

Doğru bir kararla merkez soldan kopanlara yüzünü dönen sosyalist grupların ilkesel olarak savundukları ile gündelik tutumları arasındaki uçurum açıldı. Bu ise hedeflenen kesime güven ve umut vermedi.

Kendisini sosyalist olarak tanımlayan gruplardan bazılarının, tıpkı merkez sol gibi, milliyetçi (sol söylemle 'ulusalcı') ve laik cepheci fikirlerin etkisi altında sağa kayışı bu hataların bir kısmını açıklar. Ancak bunun yanı sıra ve en az bunun kadar önemli bir hata daha vardı: Sosyalist soldaki, kendi grup çıkarları üzerinden, "benim partimin bayrağı altında, benim önderliğimde" yaklaşımının hakim olması.

Bir başka hata ise merkez soldan kopanların kendiliğinden devrimcileşerek sosyalist solu güçlendireceği beklentisi oldu. Bu yaklaşım nedeniyle ilkesel olarak savunulanları gündelik mücadele için koşul haline getirenler kitlelerden izole bir azınlık olarak kaldılar.

Oysa solu büyütecek olan temel şey, bir yandan bizi egemenlerin kuyruğuna takan milliyetçilik ve laik cepheciliğe karşı sıkı durmak, diğer yandan da ortak talepler etrafında "BİRLEŞTİREN" işler yapmaktır. Burada bahsedilen "BİRLEŞTİREN" işler, "BİRLİKTE" iş yapmaktan daha öte bir anlam ifade ediyor. Sosyalist solun "birlikte" işler yapması yeterli değil. Çünkü bu kesim zaten çok küçük bir azınlık. Önemli olan, merkez soldan kopan, kendisini "sosyalist" olarak tanımlamayan, devrimi mümkün görmeyen kesimleri mücadele alternatifine kazanacak işler kotarmaktır. Merkez solun ihaneti karşısında öfkelenen bu kesimin eve gitmesini, pasifleşmesini engelleyecek, kendine olan güvenini artırıp umudu yükseltecek olan işler yapmak gerekiyor. Bunun için onları da kapsayacak BİRLEŞTİREN kampanyalar, mücadeleler örmek, küçük de olsa kazanımlar elde etmek gerekiyor.

Nasıl?

Önümüzdeki seçimler bu yolda ciddi bir adım atmamız için karşımıza çıkan fırsatlardan biridir. En temel sol değerlerin sesi olacak milletvekillerini seçtirmek, uzunca bir süredir soldan ve kendisinden umudu kesen yüzbinlerce kişiye umut ve güven verecektir. ORTAK BAĞIMSIZ ADAY KAMPANYASI hedefine ulaşırsa Türkiye'de toplumsal mücadele açısından yeni bir dönemin kapısını aralamış oluruz.

Antikapitalist; Sayı 44; Mayıs 2007

'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön