Güncelleme:
03.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Muhalefetini arayan Türkiye üzerine…

Muhalefet aranmaz yaratılır…

CHP’nin koltuk kavgalı kurultay süreci hem büyük medyada hem de emekten yana yayın organlarında sol alternatif tartışmasını alevlendirdi.
Bu tartışmalar, AKP’ye ve onun büyük bir hevesle uyguladığı neo-liberal politikalara karşı gerçekçi bir sol alternatif ihtiyacını bir kez daha bütün solcuların gündemine taşıdı. En azından bu yönüyle yararlı olan tartışma, bir kez daha esas sorunumuzun nerede olduğu konusunda ciddi bir ipucu verdi.
“Türkiye muhalefetini arıyor” tartışmaları, gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında bütün hızıyla sürerken, sol gözler körleşmiş gibiydi. İzmit SEKA işçileri ve aileleri hem neo-liberalizm hem de AKP karşısındaki alternatifi en keskin biçimde ortaya koyuyorlardı.
Ne yazık ki bu küçük ama çok önemli direniş hak ettiği dayanışmayı göremedi. Ne yazık ki “aradığımız” muhalefetin yeşerip yaygınlaşması fırsatı, bu direniş filizinin büyüyüp fidan haline gelme olasılığı sol tarafından yeterince değerlendirilemedi. Alternatif olma sıkıntısı yaşayan sol, bir kez daha kendisini gerçek bir alternatif haline getirebilecek bir muhalefeti genelleştirmek için varını yoğunu ortaya koymadı.
Oldukça yalnız kalan, ama yine de kazanmak için bütün varlıklarını ortaya koyan SEKA’lılar, kendi güçleriyle elde edebileceklerinin neredeyse en iyisini kazandılar.
Neden? Neden SEKA’yla dayanışma sadece bildiriler, basın açıklamaları düzeyinde kaldı? Neden özelleştirmelere, SSK hastanelerinin gaspına, taşeronlaştırmaya, bir çok kamu işyerinin kapatılması ve ticarileştirilmesine karşı genel bir mücadele dalgasına dönüşmedi?
Bu soruya verilecek yanıt sırasında ortaya koyulacak tek sorun yok elbette. Ama Türkiye’nin “muhalefetini” nerede bulacağı konusuyla yakından ilgili olan ve SEKA direnişi nedeniyle bir kez daha yüzleşmek zorunda olduğumuz bir sorun var ki bu hiç de yeni değil.
Türkiye’deki solcuların büyük çoğunluğu ne CHP’den ne de yaptığı muhalefetten memnun. Neredeyse herkes başka türlü bir muhalefete ihtiyaç olduğunda hem fikir. Ne yazık ki arzu edilen muhalefetin nasıl bir şey olacağı ve daha da önemlisi bunun nasıl yaratılacağı konusunda kafalar karışık.
Genelde hakim olan fikre göre, sol muhalefetin yetersiz olması, başta CHP, sonra da diğer sol parti ve gruplar ile sendika liderliklerinin beceriksizliği, eksikliği ya da hatalarının ürünü. Sorunun kaynağı, parti ve sendika yöneticileri olarak tespit edildiğinde çözüm tartışması da bu yöneticilerin nasıl değişeceği, kimin kimden daha becerikli hatta karizmatik olduğuna odaklanıyor.
Bir başka önemli tespit ise soldaki örgütsel bölünmüşlük. Sol muhalefetin yetersizliği, çok sayıda sol parti ve grup olmasına bağlandığında sihirli çözüm getirecek örgütsel model arayışı başlıyor.
Yaygın olan sorun tespiti ve çözüm önerileri birbirinden çok farklı görünse de ortak noktalara sahipler. Ortak noktalardan biri, toplumsal muhalefetin örgütlerce yaratıldığı fikridir. Bu yaklaşım bir ölçüde doğrudur; elbette ki örgütler toplumsal muhalefetin seyrine etki edebilirler. Ama esas olan şey, toplumsal muhalefetin kendi örgütlerini yaratması ve kendine uygun örgüt liderlikleri oluşturmasıdır. Toplumsal muhalefet, örgütlere göre değil; kendi özgün, önceden kestirilemeyecek dinamiklerine göre ortaya çıkar ve şekillenir. Tıpkı hiçbir sol örgütün –hatta hepsinin birden bütün güçlerini kullanarak- greve bile ikna edemeyeceği İzmit SEKA işçilerinin kapatılmaya karşı ikinci kez fabrikayı işgal etmesi gibi.
Mücadelenin yüksek olduğu dönemlerde fikirler de, örgütler de toplumsal mücadelenin ve onun yaratıcılığının arkasından koşarlar. Mücadelenin düşük olduğu zamanlarda ise tersinin doğru olduğunu söylemek mümkün değildir.
Biz materyalistiz, idealist değil. Yani yaşamın fikirler tarafından değil; fikirlerin ve dolayısıyla da toplumsal örgütlenmelerin yaşam tarafından belirlendiğini savunuruz. Oysa sol bir alternatif nasıl yaratılacak sorusuna harıl harıl yanıt ararken bir anda idealizmin çukuruna düşebiliyoruz. Yaşamın kendisi alternatifi filizlendirirken ve egemenler bunu bizlerden saklamaya ve bastırmaya çalışırken biz çözümü başka yerde arıyoruz. SEKA’yı görmüyoruz.
Aynı sorunu savaş karşıtı hareketin yükseldiği dönemde de yaşadık. Türkiye’de çok yaygın savaş karşıtlığı yeni insanları harekete geçirmiş, toplumsal muhalefet taze kan bulmuştu. Bu yeni kesim, kendi renkleri ve tarzlarıyla hareketin aktif bir parçası olmuşlardı. Savaş karşıtlığı üzerinden bir araya gelen farklı kesimler gerçek ve aradığımız türde bir toplumsal muhalefetin nasıl bir şey olabileceği konusunda oldukça güçlü ip uçları veriyordu.
Ancak sol bu güçlü ve umut veren hareket karşısında, kendisini hareketin etrafında ve onun ihtiyaçları üzerinden yeniden şekillendirmek, hareketi bu yoldan daha ileriye götürmeyi hedeflemek yerine, hareketi kendi dar gruplarının ihtiyaçlarına göre şekillendirmek istedi. Herkese heyecan veren koalisyonumuz dağıldı, üstelik birlik neredeyse lanetli bir yük olarak anlatılmaya başlandı. Büyük sol güçlerin bu yaklaşımı, savaş karşıtı hareketle birlikte militanlaşan yeni kesimlerin ne yazık ki işgale karşı yeniden alanlara döndürülememesinde önemli bir rol oynadı.
Solun, özel olarak da sosyal demokrasinin solundaki radikal olan solun alternatif olabilmesi için her şeyden önce sihirli çözüm arayışından vazgeçmek gerekiyor. Birlik, ittifak, çatı partisi, vb örgütsel biçimler elbette alternatif olmak konusunda yardımcı olacak araçlardır. Ama bunlar sadece güçlerimizi daha iyi kullanmanın aracıdırlar. Eğer güçlerimizi alanlarda, özellikle de SEKA gibi, savaş karşıtı hareket gibi alanlarda, bu hareketlerin ihtiyaçları üzerinden kullanmıyorsak bu modellerin sokağa etkisi olmaz. Eğer güçlerimizi kullanırken önceliğimiz, mücadelenin genelleşmesi ve büyümesi değil de kendi grubumuzun çıkarlarıysa bu modeller işe yaramaz.
Neo-liberal programın ürünü olan özelleştirme, yoksullaştırma saldırıları, savaş ve işgaller devam ediyor ve bizim cephe dur diyene kadar da devam edecektir. Bu saldırılara karşı SEKA’da olduğu gibi küçük ya da savaşa karşı olduğu gibi çok daha büyük mücadelelerin kazanması ve genelleşmesi için mücadelede ortaklaşmak kritik öneme sahiptir. Bu amaçlarla oluşturulacak her türlü koalisyon, ittifak, çatı vb önemli ve gereklidir.
Ancak bu yapıların altını dolduracak olan şey, alanlarda ortak çalışma ve bunun yaratacağı etkinin harekete geçireceği yeni kesimlerdir. Solun yeniden güçlenmesi ve alternatif haline gelmesi ancak bu yoldan, sabırlı, ısrarlı ve istikrarlı bir çabayla mümkündür.
Mücadele etmek isteyen kesimlerin farklı ve kendilerine özgü gündemleri de vardır ve olması da normaldir. Örneğin işgale karşı ya da SEKA için bir araya gelenlerin bir kısmı Kürt sorununun çözümü, bir kısmı kadın hakları, bir kısmı çevre vb sorunlar etrafında çok daha hassas ve acil sorunlarla karşı karşıya olabilir. Birlikte hareket etmeyi zorlaştırabilecek bu gerçeklik karşısında hemen teslim olmak yerine ortak noktaları olabildiğince öne çıkarmak hepimizin görevidir. Kapitalist sistemin bugün içinde bulunduğu durumda ne Kürtler neo-liberal saldırılar ve işgal karşısında tarafsız kalabilirler, ne de işgal karşıtları Kürt sorunu karşısında sessiz. Ancak ezilenler ve emekçilerin aynı, sermayedarların ise başka gemide olduğu bilinci hazır değildir. Ortak noktalar üzerinden birlikte mücadele ederken tartışıp, yaşayarak geliştireceğimiz bu bilinç düzeyi de ciddi bir emek gerektirir.
Çok dillendirdiğimiz ama pratiğe dökmekte sıkıntı çektiğimiz “eylemde birlik, propagandada serbestlik” yaklaşımının samimi olarak yaşanması bu nedenle önemlidir.
Savaş, işgal, fabrika kapatmalar, yoksullaştırma politikalarının bütün dünyada hüküm sürerken, sosyal demokrat partiler dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de burjuvazinin programlarını sosyal bir kılıf geçirerek uygulamaya çalışıyorlar. Sosyal demokrasinin sağa kayışına alternatif yaratmak bugün kritik bir öneme sahiptir. Ancak burada önemli olan, sağa kayan sosyal demokrasinin boşluğunu, hasta yatağına düşen kapitalizme doktorluk yapacak bir klasik sosyal demokrat alternatif yaratmak değil; devrimci bir sol alternatif yaratmaktır.
Türkiye’deki işçi sınıfı ve ezilenlerin güçlü mücadele geleneği, bizlere böylesi bir alternatif yaratmak için önemli bir zemin sunuyor. Sistemin saldırılarına karşı her mücadeleyi destekleyip genelleştirmeyi hedefleyen, ortak noktalar etrafında birlikte hareket ederken tartışabilecek bir birliği ve bunun etrafında şekillenecek radikal sol bir alternatif yaratabiliriz.

Antikapitalist; Sayı 31; Mart 2005

'Türkiye'de Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön