Güncelleme:
08.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Savaşlar, İsyanlar ve Devrimler:

Fikirlerin Vazgeçilmez Önemi

Arjantin'li işçiler isyan etti ve bir hafta içinde iki hükümet devirdiler. Arjantin'de yaşananların ardından "neden Türkiye patlamıyor?" sorusu çok soruldu.

İsyan mı Devrim mi?

Diğer ülkelerdeki devrimlere baktığımızda isyanların genellikle uzun dönemli bir yenilgi sonrası gerçekleştiğini görürüz. Arjantin hükümetlerinin neo-liberal politikaları Arjantin işçi sınıfı açısından uzun dönemli bir yenilgi anlamına geliyor.

İsyanlar gerçekleştiğinde bunların hangi yöne gidecekleri asla kesin değildir. Son yıllarda Sırbistan ve Endonezya'da gerçekleşen isyanlarla baskıcı hükümetler devrildi. Bu isyanlar radikal olarak yeni rejimler getirmedi. Eski yönetimler gitti, yeni istikrarsız yönetimler geldi ve uzun dönemde kimin kazanacağı da net değil.

Rusya dersleri

Ancak devrimlerin gerçekliği bu. Rus Devrimine bakalım, aslında üç devrim yaşandı. 1905 Büyük Provası. Rus hükümeti o zamanın başbakanı Pnehve'nin de ifade ettiği gibi Japonya'ya karşı 'hızla kazanılacak bir zafer"in yükselen sosyal rahatsızlıkların kafasını uçuracağını düşünüyordu. Ancak evdeki hesap çarşıya uymadı. Rusya savaşı kaybetti, savaşın getirdiği yoksulluk isyana yol açtı. Lenin, kazanıyorken savaşı destekleyen, yenildikten sonra muhalefet eden liberalleri (Kadet Partisi) acımasızca eleştirdi. Devrim yenildi. Koşullar henüz olgunlaşmamıştı, köylüler harekete geçmedi. 1905 Devrimini acı bir baskı dönemi izledi. Sol ezildi. Ekonominin canlanması 1912-1914 arasında işçi sınıfı mücadelesinin yeniden büyümesine neden oldu. 1914'de başka bir savaş, başka bir yıkım daha yaşandı. Bu kez genel olarak sol, hatta marksist solun çoğu ve Bolşevik Partisi'nin bir kısmı bile savaşı destekledi veya tarafsız kaldı. Bu durum, solda tam bir yıkıma yol açtı.

Milliyetçilik

1917'ye gelindiğinde Rusya savaşı kaybediyordu. İşçiler ayaklandı, yüzlerce yıllık Çarlık iktidarını indirdiler. Ancak Çarın yerine getirdikleri yönetim eski düzenden tam bir kopuşu içermiyordu.Yeni hükümetin ilk başbakanı Prens Lvov'du. İsyanı kıvılcımlayan şey savaşın durdurulması isteğiydi. Ancak, yeni hükümet savaşı sonlandırmadı. Hatta Menşeviklerin ve Sosyal Devrimcilerin içinde olduğu yeni hükümet savaşı devam ettirdi. Ekim Devriminde işçiler iktidarı almadan önce yedi ay süren, alçalan ve yükselen bir mücadele yaşandı ve istikrarlı, gerçekten savaş karşıtı olan Bolşeviklerin Partisi büyüdü.

Ekim kaçınılmaz mıydı? Hayır değildi. Bolşevik Partisinin varlığı, devrim için zorunluluktu. Şubat devrimi kendiliğinden yükselerek Çarlığı devirebildi; ancak bir alternatif koyamadı. Ekim Devrimi Bolşevik Partisi tarafından yedi ay boyunca süren politik tartışmaları ve politik netliği gerektiriyordu.

Almanya Mart 1920

1920'de Almanya'ya baktığımızda Ekim 1917 için alternatif bir senaryo görebiliyoruz. Almanya savaşta yenildi. İşçiler ayaklandı ve monarşiyi devirdi ancak onun yerine Sosyal Demokratları da içeren Noske ve Ebert liderliğinde sağ kanat bir koalisyon hükümetini iktidara getirdi. 13 Mart 1920'de Kapp liderliğinde hükümete karşı askeri bir darbe başlatıldığında ordunun yarısı darbeyi aktif bir şekilde desteklerken; diğer yarısı kimin kazanacağını görmeyi bekledi. Darbe Almanya'nın her tarafında genel grev ve çoğunluğu sosyal demokrat olan işçilerin silahlı direnişiyle karşılandı. Darbe dört gün içinde çözüldü. Genç Komünist Partisi, greve verilecek olan destek ve yeni bir hükümetin kuruluşu hakkında ne tutum alacağı üzerine kararsızlık içindeydi. Komünist Partisinin ilk kararı sağ sosyal demokrat hükümetle darbeciler arasında fark olmadığını iddia ederek, genel grevin reddedilmesiydi. Bu pozisyon, işçilerin isyanı büyüdükçe değişti. Ne yazık ki Komünist Partisi etkisini kaybetmişti. Kapp darbesinin yıkılışından sonra da grev devam ediyordu. Almanya'nın büyük çoğunluğu silahlı işçilerin kontrolü altındaydı ancak Komünist Partisinin kararsızlığı, sağ kanadın ve sosyal demokratların yeniden gruplaşmasına ve güçlerini yeniden toplamasına olanak sağladı.

Rusya Eylül 1917

Rusya'da, Eylül 1917'de Bolşevikler aynı oranda sağcı Kerensky hükümetini General Kornilov darbesine karşı savunma fırsatını değerlendirdiler. Bu darbe girişimi işçilerin direnişi ve bir genel grevle bir kaç gün içinde yenilgiye uğratıldı. Politik liderlik ve örgütlenmedeki temel fark, bu çatışmanın politik sonucunu belirledi. Demokrasiyi gerçekten kimin savunmaya hazır olduğunu gören, eski rejimin partilerini destekleyen yüzbinlerce insan devrimci kampa doğru yöneldi.

Reformizm ve Milliyetçilik

Fikirler iki cephede çok önemliydi. Savaş ve milliyetçilik, Alman ve Rus Komünist Partilerini, Menşevik ve Sosyal Demokratlardan ayıran iki temel konuydu. Diğer bir önemli fark da sağa karşı sosyal demokratların fikirlerinin etkisi altında olan kitlelerle nasıl çalışacağını bilen birleşik cephe taktiğiydi.

Şubat 1917 ayaklanmasını veya Kapp darbesine karşı direnişi hiçbir parti belirlemedi. Ancak savaş ve milliyetçilik konularında net ve reformistlerle nasıl çalışacağını bilen bir partinin varlığı, ayaklanmanın zaferi için bir zorunluluktu.

Buradan çıkarılacak dersler;

Savaşlar ve devrimler -en azından isyanlar- birlikte yaşanır,

İsyanlar olur,

İsyanların başarısı veya yenilgisi yalnızca nesnel koşullara bağlı değildir; fikirler merkezi bir rol oynar.

Arjantin

Mart 1976'da iktidara gelen askeri diktatörlük 1982'de yükselen bir işçi sınıfı muhalefetiyle karşılaştığında, General Galtieri, 'küçük bir savaş zaferi'nin büyüyen sınıf mücadelesinin dikkatini başka yöne çevireceğine karar verdi. 30 Mart 1982'de Buenos Aires'in merkezinde kitlesel bir işçi yürüyüşü polisle çatıştı. Bu olaydan iki gün sonra Galtieri, Falkland-Malvinas adalarında askeri macerasını başlattı. Bütün sol muhalif gruplar silahlı gerilla grupları da dahil olmak üzere, emperyalizme karşı 'ulusal' mücadeleyi desteklediler. Bir süre için işçi hareketi ortadan kalktı.

Ancak Galtieri İngiltere karşısında savaşı kaybetti. Sonrasında askeri diktatörlük düştü. Yönetici sınıflar savaşları kaybettiğinde işçi sınıfı kazanır. Ancak savaşı destekleyen sol, savaş sonrası bile Galtieri'yi savaşı sürdürdüğü için değil, kaybettiği için eleştiriyordu. Böylece etkili bir direniş örgütlenmesi mümkün olmadı. Önemli bir an kaybedilmişti ve Arjantin işçi sınıfı bazen direnerek, bazen teslim olarak insafsız bir şekilde IMF tarafından önerilen yoksulluk kampanyasıyla karşı karşıya kaldı. 2000'lere gelindiğinde Dünya Bankası bile, Arjantin raporuna 'zengin bir ülkenin yoksul insanları' başlığını atıyordu.

Şimdi işçiler yeniden sokaklarda ve bir sağ kanat hükümeti yendikten sonra, Peronist hükümeti de devirdiler. Ancak bu hareketin politik geleceği devrimci politikaların büyümesine ve gelişmesine Peronist, milliyetçi geçmişle bağlarını koparmasına bağlı.

Yunanistan

1967-74 yılları arasında Yunanistan'da zalim ve baskıcı bir askeri diktatörlük dönemi yaşandı. 1973 Kasımında Politeknik Ayaklanması (yüzbinlerce işçi de bu ayaklanmaya destek verdi) generalleri ciddi bir şekilde zayıflattı. Yerlerine geçen albaylar Kıbrıs'ta seçimle gelen Makaryos hükümetine karşı bir darbe örgütleyerek, katliam (çoğunluğu Kıbrıs'lı Rum solcular) başlattılar. Yunanistan, sonrasında Türkiye ile girdiği savaşı kaybetti. Arjantin'de olduğu gibi bunun en hızlı sonucu askeri rejimin yıkılması oldu. Savaşların kaybedilmesi demokrasi için iyidir. Papdopolous ve Yunan ordusunun üst düzey yöneticileri hapishanede öldüler ama 12 Eylül generali Kenan Evren villalarda yaşayıp resim yapıyor.

Ancak Yunanistan solu da milliyetçilikten etkilenmişti. Sol, hükümete Kıbrıs'ı 'kaybettiği' için saldırıyordu. Bu durum muhalefetin etkisini azalttı. Sol milliyetçilik ortalama Yunanlıların hislerini yansıtmıyordu. 74 krizi sırasında orduya çağırılan işçilere, onlara ihtiyaç olmadığı söylendiğinde açıkça kutlamalar yapılmıştı. 1981'de sosyal demokrat bir hükümet ulusal bir programla iktidara geldi ve sol dağıldı. Ancak gerçek bir enternasyonalist solun inşasıyla hareket yeniden canlanmaya başladı. 1987'de Türkiye ile krizi provoke edip milliyetçilik kartını oynayan PASOK, işçilerin yükselen mücadele dalgasını geriye itmekte başarısız oldu. 1992'de Yunanistan Sosyalist İşçi Partisi (SEK) üyeleri, Yunanistan'daki etnik azınlıkların haklarını savunan bir broşür yayınladıkları için 'bölücülükten' mahkemeye çıkarıldılar. Mahkeme binasının önünde grevde olan 5 bin otobüs işçisi vardı ve hakimler onları serbest bırakmak zorunda kaldılar.

Türkiye

Türkiye'nin Arjantin'le çok ortak noktası var: Siyaseti askeri müdahaleler ile dolu bir tarih, zengin ile yoksul arasındaki derin uçurum, yolsuzluk, IMF müdahaleleri, sınıf mücadeleleri. Bizim 'Cumartesi Annelerimiz' bile Buenos Aires'teki 'Playa del Mayo' annelerinden ilham aldılar. Türk solunun da, Arjantin soluyla ortak bir noktası var: Milliyetçilik laneti. Milliyetçilik patronları ve işçileri birbirine bağlar ve işçi sınıfı mücadelesinin krize vereceği yanıtın önünde engeldir. Bunun diğer bir versiyonu laik cepheciliktir. Laik Cephe, hayali bir düşmana karşı işçileri, patronları ve generalleri birleştirme çabasıdır. Türk solu, IMF ve Türk patronlarına karşı başarılı bir direniş örgütleyebilmek için kendisini milliyetçilik ve laik cephecilikten kurtarmak ve sonra aynı mücadeleyi işçi sınıfının içinde vermek zorunda. Fikirler için mücadele, bize yapılan saldırılara karşı isyanın zamanını belirleyemeyebilir. Ancak uzun dönemde o isyanın başarılı olup olmayacağını belirler.

Antikapitalist; Sayı 13; Ocak 2002

'Dünyada Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön