Güncelleme:
08.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Petrol, Emperyalizm ve Türkiye

ABD, Avrupa ülkeleri, Japonya ve Rusya ihtiyaçları olan petrolün sadece yarısını üretebiliyorlar. Bu ülkelerin ithal etmek zorunda olduğu petrolü bugünkü fiyatlardan yaklaşık 150 milyar dolarlık bir pazar yaratıyor.

Petrolün varil fiyatı bugün 18 dolar seviyesinde. Daha 2000 yılı Kasım ayında dünya ortalaması 34 dolar seviyesindeydi. Bu fark üretim maliyetlerindeki değişmeden değil; petrol üreticisi şirket ve devletlerin kârlarını artırmak için üretim miktarıyla oynamasından kaynaklanıyor.

Yüzmilyarlarca dolarlık bu uluslararası pazar, binlerce sivilin öldüğü milyarlarca doların bomba olarak tahrip edildiği savaşları egemen sınıflar için zorunlu hale getiriyor. BP, Shell, Mobil, ELF, Texaco gibi petrol şirketleri bu rantı kollayan ve gerektiğinde müdahale eden güçlü ordulara sahip devletlerine ihtiyaç duyuyorlar. Tabii Boing, Lockheed Martin gibi silah devleri de bu ihtiyacın gerektirdiği ölüm makinelerini üretiyorlar. Çokuluslu silah ve petrol şirketleri ile devletler içiçe geçmiş durumda.

Ortadoğu ve Emperyalizm

Ortadoğu'da yer alan bütün ülkelerin sadece petrol ihracatı dünyadaki kullanımın % 25'ini oluşturuyor. Ayrıca Ortadoğu petrolünün maliyeti diğer petrollere göre çok düşük. Böylesi ciddi bir bölgeyi kontrol etmek için emperyalist ülkeler yüzyılın başından beri korkunç oyunlar oynuyorlar. Kabileleri birbirine kırdırarak elde ettikleri kukla Suudi diktatörlüğü yada demokratik rejimi yıkıp askeri diktatörlük kurmasını destekledikleri Saddam bunların örneği.

Ancak bölgede daha kalıcı bir kontrol etmek için başka adaylar da var. 1917'de Winston Churchill "Düşman Arap denizinde dost bir Yahudi devleti İngiltere'nin çıkarınadır" derken buna işaret ediyordu. Bu rekabet sonucu özellikle 90'larda bir dizi alt-emperyelist çatışmalar ve rekabetler oluştu. İsrail, Türkiye, İran, Irak ve hatta bir nebze Suriye ve Mısır bölgenin askeri varisi olduğu konusunda sık sık çeşitli olaylarla gündeme geldiler. Böylesi bir rezervi kontrol etmek için özellikle soğuk savaş sonrası bölgesel alt-emperyelist devletlerin önemi arttı. Nitekim 1991 Körfez Savaşı sonrası dünyanın ikinci büyük petrol rezervine sahip Irak'ın kontrolünde Türkiye önemli bir rol oynadı.

Orta Asya ve Emperyalizm

Bu resimde yer alan Orta Asya ülkeleri özellikle 80'lerden sonra Afganistan savaşı ile Rusya ve ABD arasında bir satranç tahtasına dönüştü. Şimdiye kadar dünya pazarına açılmamış Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan petrol ve doğal gaz yatakları korkunç bir pazar oluşturarak patronların iştahını kabarttı. En büyük sorun petrolün taşıma yoluydu. Nitekim Ocak 1998'de Türkmenistan-Afganistan-Pakistan arasında yapılan doğal gaz boru hattı projesi iç savaş nedeniyle 2 ay sonra ertelenmek zorunda kaldı. Afganistan'da petrol için güvenli bir yol oluşturmak isteyen ABD, içinde Taliban'ın da olduğu gruplara 40 milyar dolar akıttı. Taliban Kabil'i ele geçirdiğinde ABD durumu memnuniyetle karşıladı.

Bu rezervlerin dünya pazarına hangi yolla çıkarılacağı konusunda Türkiye'nin de içinde olduğu bölge ülkeler arasındaki rekabet kızıştı. Rusya'nın Çeçenistan üzerinden geçen, günlük 140.000 varil kapasiteli boru hattını güvenceye almak için 1999 Temmuzunda savaş nedeniyle durduğunda Çeçenistan'a saldırması, Türkiye'nin Azerbeycan ve Kürt politikaları bu rekabetin yarattığı sonuçlardan sadece bir kısmı. Afganistan'a karşı yapılan savaş ise bunun en güncel örneği.

Türkiye ve Emperyalizm

Türkiye sadece petrol ihtiyacının onda birini üretebiliyor. Petrole ihtiyaç duyduğu kadar artan enerji ihtiyacını karşılayabileceği kaynakları ve ürünleri çeşitlendirerek kendini sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Rusya'dan aldığı doğal gazı Trans-Balkan Boru hattı ile kullanıyor. Bunun yanı sıra Mavi Akım projesi kapsamında Karadeniz içinden hat döşeyerek doğal gaz boru hattı yapıyor. 1999'da yeni bir anlaşma ile Trans-Hazar Boru hattı ile Türkmen gazını kullanacak. Azerbeycan'dan da yeni bir hatla gaz alacak. 1996'da yapılan diğer bir anlaşma ile İran'ın Kangan bölgesi doğal gazını Türkiye'ye getiriyor. Kullanılan gazın bir kısmı da Cezayir ve Nijerya'dan gemilerle taşınıyor. Ancak Türkiye 2004yılı itibariyle, bu hatlar bittiğinde ihtiyacının çok daha fazlasını alıyor olacak.

Peki bu kadar gaz ne için. Bu gazları kendi üzerinden dünya pazarına açmak isteyen Türkiye yönetici sınıfı hem ekonomik olarak bir silahı eline almak, hem de askeri olarak bu silahı desteklemek istiyor. 1990'ların başından beri sürekli petrol kartına yatırım yapan Türkiye aynı zamanda ordusunun gücünü arttırıyor.

Bugün çektiğimiz sefalet ve açlığa karşın halen silahlanmaya devam edilmesi Türkiye yönetici sınıfının bilinçli bir tercihi. Afganistan'a gönderilmesi düşünülen 90 askerin sadece günlük harcırahı 120 dolar olup bu bir asgari ücretlinin aylık gelirinin birbuçuk katıdır. Yani bir ayda 4000 işçiye verilebilecek parası sadece bu askerlerin harcırahına gidecek. Bir yandan "para yok" derken bir yandan asker yolluyorlar. Asker yollamaya kaynak yaratmak için de devleti küçültmek adı altında işçi çıkartmayı planlıyorlar.

Kapitalist sistem savaşları bağrında taşıyor. Bu nedenle çözüm için sadece büyük emperyalist güçlere karşı değil aynı zaman kendi yönetici sınıfımıza karşı da mücadeleyle mümkün. Alex Callinicos, "Günümüzde Emperyalizm ve Marksizm" adlı makalesinde, şöyle diyor:

“İşçi sınıfının emperyalizmin işini bitirmesi yalnızca gelişmiş ülkelerdeki egemen sınıfları alaşağı etmesine değil, aynı zamanda batı hakimiyetine geçici de olsa meydan okuyabilecek burjuva rejimlerin de alaşağı edilmesine bağlıdır."

Bugün böyle bir güce sahip bir işçi sınıfı var ve bu fikirleri tartışmaya başlayan bir anti-kapitalist hareket ve savaş karşıtı mücadele dünyada yayılıyor. Bu gücü birleştiren yeni bir hareketi Türkiye'de de oluşturmak zorundayız.

Antikapitalist; Sayı 12; Aralık 2001

'Dünyada Durum' sayfasına dön
sayfa başına dön