Güncelleme:
09.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Kitle Hareketi ve İşçi Sınıfı: Grevler Bir Okuldur

Grevler ve gösteriler işçi sınıfı için bir okuldur. Dersler bazen “ne yapmalı”, bazen de “ne yapmamalı” üzerine olabilir. Rosa Lüksemburg yükselen grev dalgasının Çarlık Rusya’sında işçi sınıfının önce kendisine güvenini nasıl yükselttiğini, sonra da Çarlık rejimiyle çatışmaya sürüklediğini çok parlak bir şekilde anlatıyor. Bu mücadeleler sonucunda işçiler ekonomik taleplerden politik taleplere yöneldiler. 1905 Rus Devrimi tam da bunun sonucudur. Kitle grevleri işçi sınıfı devrimci hareketinin aldığı ilk kendiliğinden şekildir. Kitle grevinleri sırasında ekonomi ile politika arasındaki ayrım ve işçi sınıfının farklı kesimleri arasındaki bölünmüşlük yıkılır.

1905’den bu yana tarih bir dizi başka büyük grev dalgasına tanık oldu. Rusya Şubat 1917, Fransa 1936, Macaristan 1956, Fransa 1968, Polonya 1980... Derece farkı olmasıyla birlikte bütün bu grev dalgalarının karakteri ortakdı. Ekonomik talepler politik taleplere doğru akarken politik mücadelenin kendisi daha fazla politik taleplerin gündeme gelmesini sağlıyor. Patronlarla işçi sınıfı çıkarları arasındaki uzlaşmaz çelişkinin varlığı bu mücadele sürecinde işçi sınıfının bilincine kazınıyor.

Sendika bürokrasisi muhafazakardır

Ne var ki işçilerin her kitlesel hareketi aynı karaktere sahip değil. Sendikaların gelişkin olduğu yerlerde işçi ve egemen sınıf arasında arabulucu olan sendikal yapılanmaların bürokrasisi muhafazakarlaşır. Bürokrasi kendi konumunu tehlikeye sokabilecek çatışmalardan korkar. Mücadeleyi asıl şekillendiren işçilerin bürokrasiden bağımsız hareket etme yetenekleridir. İşçi sınıfı patronlara karşı mücadele güveni kazandığı ölçüde bürokrasiden de bağımsız hareket etme yeteneğine sahip olur. İşçilerin bağımsız örgütlenmesi arttıkça da kitle grevleri Rosa Lükemburg’un tarif ettiği şekle dönüşür.

Bürokratik kitle hareketi

Sendika bürokrasisi kitle hareketini başlatma yeteneğine sahiptir. Egemen sınıfla pazarlık gücünü arttırmak için zaman zaman bir gövde gösterisi yapma ihtiyacı duyar. Bu hareket de kendiliğinden gerçekleşen aşağıdan hareket kadar büyük olabilir. Ancak dinamikleri ve sonuçları farklıdır. 1909 İsveç genel grevine, 1913 Belçika genel grevine, 1926 İngiltere genel grevine milyonlarca işçi katıldı. Bu grevler neredeyse tümüyle sendika bürokrasisinin kontrolü altındaydı. Hepsi de başarısızlıkla sonuçlandı. İsveç’teki grev tam bir ay sürdü ve yüzde birlik ücret artışı bile sağlayamadan sona erdi. Belçika’daki grev eşit oy hakkını alamadan bitti. İngiltere’deki grev de madencilere yönelik ücret kesintisini durduramadı.

Bürokrasi nasıl kontrol ediyor?

Bürokratların gücü onların ne kadar sağcı ya da militan olduklarıyla doğrudan ilişkili değildir. İngiltere’deki 1972 madeciler grevi bir kitle grevinin bir çok özelliğini bağrında taşıyordu. Grev kitlesel grev gözcülüğü eylemleri sayesinde madenci olmayan işçileri de harekete geçirdi ve hükümeti ağır bir hezimete uğrattı. Madenciler bu kez bürokrasiden bağımsız davrandılar ve diğer işçilere doğrudan seslenerek dayanışmayı örgütlediler. Madenci sendikasının o dönemki başkanı güvenlik güçleriyle bağlantıları olan bir sağcıydı. Daha sonra da Lord yapıldı. 1984’e gelindiğinde genel başkanlığa Arthur Scargill adında bir solcu seçilmişti. Bir yıl süren greve ve son derece çetin verilen bir mücadeleye rağmen madenci grevi kaybedildi. Madenciler liderlerinden bağımsız bir örgütlenmeye gitmediler. Söylemleri ne kadar sol da olsa bu liderlerin muhafazakarlığı yenilgiye giden yolun taşlarını döşedi. Sendika bürokrasisi gücünü işçilerin patronlarla mücadele etme konusunda kendilerine güvenmemelerinden alır. Patronlarıyla çatışan, mücadele ettiklerinde kazanacağından emin olan ve kendine güvenen işçiler sendika liderlerini bekleme ihtiyacı hissetmezler. Kendine güvenmeyen işçiler sendika liderlerinin patronlardan tavizler koparmalarını umut eder dururlar.

İşçilerin kendine güveni

İşçiler mücadelenin iniş-çıkışlı engebeli yollarında güven kazanır ya da kaybederler. Doğrusal bir zincirleme bağ söz konusu değildir. Bazı yenilgiler işçi sınıfının kendine güvenini silip süpürür. Hitlerin iktidara yükselişi Alman işçi sınıfının kendine güvenini bir nesil boyunca yok etti. İngiltere’de madenciler 1926 Genel grevi’nden sonra 1960’a kadar hiç greve çıkmadılar. 12 Eylül Darbesi Türkiye’de işçi sınıfını 1989’a kadar susturdu. Ancak bir başka tür yenilgi vardır ki işçi sınıfı savunma hattında zorlanmasına rağmen sınıf örgütlenmesi parçalanmaz. Böylesi yenilgi süreçlerinde gelecekteki ayaklanmaların tohumları atılır. Fransa’da 1968’e giden yol yenilgiye uğrayan savunma mücadeleleriyle döşenmişti. Fransa’da işçi sınıfı Mayıs 68’i karşılarken Avrupa çapında en düşük ücretleri alıyordu. Hareketin ertesinde ise en yüksek ücret düzeyine sahip oldu.

Savunma mücadeleleri dönemleri sosyalistler açısından da son derece önemlidir. Çaresizlik nedeniyle dayanışmaya ve mücadelenin nasıl ilerleyeceğine yönelik sorular sosyalist fikriler için kapıyı aralar. İşçi sınıfı içinde zor dönemlerde ortalıkta olmayan sosyalistler hareket öne atıldığında izole olabilir.

Bağımsız örgütlenme?

Bürokrasinin gücü işçi sınıfından bağımsız değildir. İşçiler ne kadar güvenliyseler o kadar bağımsız hareket etme yeteneğine sahiptirler. Sosyalistler ya da işçi sınıfı militanları bürokrasiden örgütsel bir kopuş şeklinde bir çıkış yolu aradıklarında işçi sınıfı kitlesinden kendilerini soyutlamaktan öte bir şey elde edemezler. Kopuş gerçekten aşağıdan militan bir mücadelenin sonucu olarak yaşandığı zaman bile işçiler kendilerine güvenlerini yitirdiklerinde bu sendikalar da bürokratikleşir. DİSK, bu duruma iyi bir örnektir.

Sosyalistlerin görevi bulundukları sendikalarda mücadele içinde işçilerin kendine güvenlerini ve bürokrasiden bağımsız hareket etme yeteneğini arttırmaktır. Bunun anlamı bölünmüşlüğü yenmeye çalışmak, farklı sektörlerdeki ve şubelerdeki işçileri birleştirmektir. Pratik dayanışmanın örgütlenmesi ve bürokrasiden bağımsız iletişim araçlarına sahip bir militan işçiler ağının inşa edilmesi işçi sınıfı gücünü artırmaya yönelik çok önemli adımlardır.

KESK bürokrasisinden bağımsız bir militan kamu çalışanları ağı olsaydı liderlik 4 Mart 1998 Kızılay eylemini sonlandırmakta zorluk çekerdi.

Türk-İş ve diğer sendikaların tabanındaki militanlık ve öfke bağımsız bir taban hareketine sahip olsaydı Bayram Meral 24 Temmuz mitinginden sonra davrandığı gibi davranamazdı.

Sosyalist politikalar

Mayıs 1968’de Fransa’da olduğu gibi gerçek kitle grevlerinin yaşandığı bir süreçde dahi işçiler alternatif bir örgütlenmeye sahip değillerse sonunda bürokrasi kontrolü eline geçirir. Fransız işçileri her türlü engeli aşarak öne atıldılar, sendikalı ve sendikasız işçileri öğrencilerle birleştirdiler, devleti yıkımın eşiğine getirdiler nihayet sendikal bürokrasi egemen sınıfla işçiler için bir dizi önemli kazanıma imza attı ve hareketin daha da ileriye fırlamasını önleyen bir uzlaşmayı sağlayarak kontrolü ele geçirdi. Hareketin geliştiği kısacık süre içinde sendikaların satışını önleyecek fikir ve örgütlenmelerin oluşturulması ve yayılması için yeterince zaman yoktur. 1968 gibi 15-16 Haziran 1970 direnişi de bir taban hareketi. Bunu, sendikalar devlete teslim olduktan sonra da bir dizi mücadelenin devam etmesinden de anlıyabiliyoruz.

Grevler ve sosyalizm için mücadele

Mayıs 68 ve 15-16 Haziran 1970 gibi büyük patlamalardan önce bürokrasiden bağımsız hareket etme ve mücadeleyi genelleştirebilme yeteneğine sahip militanlar ağını kurmayı başarmış bir sosyalist hareket işçilerin kendiliğinden mücadelesinin heba olmasını önleyebilir. Bu nedenle devrimcilerin sosyalist partiyi bugünden inşa etmesi önemlidir.

Yeni İşçi Demokrasisi; Sayı 7; Ağustos 1999

'Antikapitalist nedir' sayfasına dön
sayfa başına dön