Güncelleme:
09.11.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Kapitalizm: Bolluk İçinde Yokluğun Düzeni

Burjuva iktisatçıları, 1989 devrimleriyle “sosyalist” ülkelerin çöküşünü zafer çığlıklarıyla kutladılar. “Tarihin sonu”nun geldiğini, en mükemmel sistemin “serbet piyasa” kapitalizmi olduğunu ilan ettiler. Kapitalizmin mükemmel işlediğini, ekonomik krizlerin artık yaşanmayacağını anlattılar tüm dünyaya.

Oysa bu dönemde dünya ekonomisi 1930’lardan sonra en büyük krizine doğru gidiyordu. “Üçüncü Dünya” ülkelerine örnek olarak gösterilen Asya’daki “mucize” ekonomiler giderek daralıyor. Asya Kaplanları tam bir çöküşün içinde. Üstelik bu kriz sadece onlarla da sınırlı değil. Kriz dalga dalga ve derinleşerek emperyalist ülkelerde yaygınlaşıyor.

Güneş Taner, Türkiye borsalarındaki çöküşü, Rusya üzerinden gelen bir soğuk hava dalgasıymış gibi anlatarak, kapitalizmin doğasında barındırdığı devresel dalganmaları örtmeye, sanki bu kapitalizmin suçu değilmiş gibi geçiştirmeye çalışıyor. Hava akımlarıyla açıklanmayacak kadar derin olan ekonomik buhran kapitalizmin doğasında gizli: Refah-aşırı üretim-kriz-durgunluk...

Sistem neden krize giriyor?

Devresel dalgalanmaların en büyük sebebi kapitalist birikim süreci. Peki bu birikim nasıl oluyor?.Patronlar işçinin ürettiği artı-değere el koyuyor ve bunun bir kısmını kendi ihtiyaçları için harcayıp büyük bir kısmını ise biriktiriyorlar. El koyduğu artı-değer ne kadar büyükse birikimi de o kadar büyük oluyor. Artı-değeri büyütmenin bir yolu, on işçinin yaptığı işi iki işçiye yaptırmak. Bu ise ancak daha gelişmiş makinelerle sağlanabilir. İşte bir patron ne kadar çok birikim yapmışsa o kadar çok yeni yatırım yapabilir ve yeni makineleri işyerine alabilir. Böylece daha çok artı-değere el koyar. El koyduğu artı-değer büyüdükçe birikimi de büyür. Yani gittikçe en çok parası olan en çok kazanmaya devam eder. Oysa birikimi az olan sermaye sahibi (küçük kapitalistler, küçük burjuvazi) bu yatırımları yapamaz ve diğerine göre aynı malı daha pahallıya üretir. Kapitalist rekabetten dolayı ucuza üretenle pahalıya üreten aynı malı aynı fiyata satmak zorunda olduğundan, küçük kapitalistler karları gittikçe düştüğü için buna dayanamaz ve bir süre sonra tasfiye olurlar. Bunun sonucu sermaye gittikçe daha az sayıda kapitalistin elinde toplanmaya başlar.

Birikimin artması ve bunun daha az emek kullanmak ve daha hızla üretim yapmak için tekrar makinelere yatırılması, teknolojik işsizliği doğurur. İşsizler ordusu gittikçe büyür. Marks bunu şöyle tarif eder: “İşçi sınıfının bir kısmını zoraki aylaklığa, diğer kısmını aşırı çalışmaya sevk etmekle, tekil kapitalist, zenginleşmenin yolunu bulmuştur; yedek sanayi ordusu, toplumsal birikime tekabül eden bir çapta oluşur.” Yani, servet artıp daha az elde toplandıkça, aynı zamanda işçi sınıfı için “yoksulluk da birikmektedir.”

Bir yandan teknolojik gelişme sonucu işsiz kalanlar diğer tarafta kapitalin belli ellerde toplanmasıyla eskiden küçük kapitalist olanların işsiz kalması yedek sanayi ordusu dediğimiz işsizler kitlesini gittikçe büyütür ve bunlar çalışanların patronlarla pazarlık gücünü zayıflattığı için gerçek ücretler de düşer ve böylece sefalet hem yaygınlaşır hem de derinleşir.

Kapitalizmin en temel çelişkisi üretimin toplumsal olarak yapılmasına karşın, üretim araçlarının az sayıda patronun elinde olmasıdır. Bu, üretimin toplumun ihtiyaçları için değil de kar için ve daha fazla biriktirmek için yapılmasının temelini oluşturur. Yukarıda da uzunca anlattığmız gibi ekonomi geliştikçe bu çekişki de şiddetlenir.

Toplumun ihtiyaçları için değil de kar hırsıyla plansız yatırımların yapılması, yatırım girdilerin bu yatırımları karşılayacak kadar çok olmaması, yatırım girdilerinin fiyatlarını yükseltir. Yatırımlar sonucu yeni ürünler piyasaya sürüldüğünde bir süre sonra yeni ürünlerin fiyatları düşme eğilimine girer. Çünkü piyasaya talepten çok mal sürülüyor. Dolayısyla yatırımcı yatırımının karşılığını alamaz ve şirketler batmaya başlar.

Ekonomik kriz her zaman olmasa da çok büyük bir çoğunlukla politik istikrarsızlığı da beraberinde getiriyor. Kriz milyonlarca insanın hayatıyla oynuyor, insanları açlığa ve sefalte sürüklüyor. Bolluk (aşırı üretim) içinde, insanların açıktan öldüğü ve sefalet içinde yaşadığı tek sistem kapitalizmdir. Kapitalizm aslında kendi sonunu hazırlıyor. Sermaye sınıfının bizlere vereceği tek cevap sefaleti artırmak. Oysa bizlerin cevabı çok net. Üretimin birkaç patronun daha fazla kar etmesi için değil toplumun ihtiyaçları için yapıldığı bolluk içinde sefaletin yaşanmadığı bir düzen: Sosyalizm.

Yazımızı Marks’ın hala çok güncel olan şu sözleriyle noktalayalım:

“Büyük kapitalistlerin sayıca azaldıkça ... sefalet, baskı, yozlaşma, esaret, sömürme arttığı gibi, gittikçe büyüyen ve kapitalist üretim süreci mekanizmasının örgütlediği, birleştirdiği, hazırladığı işçi sınıfının isyanı da artar. Kapitalin monopolü, kendisiyle beraber kendisi tarafından getirilen üretim tarzının engeli haline gelir. Üretim araçlarının temerküzü (az sayıda elde toplanması) ve emeğin toplumsallaşması öyle bir noktaya gelmektedir ki, kapitalist çerçeveye intibak etmemekle ve bunu patlatmaktadır. Kapitalist özel mülkiyetin son saati, artık çalmıştır. Gasbedenlerin, kendilerinden gasbedilmesinin sırası gelmiştir.”

Eski İşçi Demokrasisi; Sayı 10; Kasım 1998

'Antikapitalist nedir' sayfasına dön
sayfa başına dön