Güncelleme:
26.12.2006
             

 

Site içi arama


google'da ara
antikapitalist'te ara


Onların BOP’una

HOP Diyelim!

Türkan Uzun

İSRAİL’İN Lübnan'a saldırısının geri püskürtülmesi üzerine bölgeye yerleştirilen Birleşmiş Milletler'in (sözde 'barış') işgal gücüne Türkiye'den gönderilen donanma ve askerler de katıldı. AKP ve ordu, 5 Eylül teskeresini çıkartmak için gözü kara bir işbirliği ile savaşa karşı olan toplumun ezici çoğunluğunun iradesini çiğnediler. Aynı zamanda Lübnan halkının işgal edilmeme hakkını fütursuzca yok saydılar. Sadece kendi aralarında anlaşmadılar; ABD ve İsrail'in pis işlerini yapmaya ve bölgeye yönelik planlarının taşeronluğuna soyundular. İşte onların demokrasisi bu!
Artık yeni bir durum ile karşı karşıyayız. Türkiye ordusu Ortadoğu'daki savaşların içine çekildi, Ortadoğu'ya yönelik müdahaleciliği bir sıçrama kaydetti. Afganistan'dan sonra Lübnan'a asker gönderen Türkiye devleti bölgeye savaş açanların ve işgal edenlerin yanında taraf oldu; büyük olasılıkla da sıcak çatışmalara girecek. Hizbullah'ın direnişi ile fren basılan İran'a saldırı tehdidi ise varlığını koruyor. Afganistan'da, Irak'ta ve Lübnan'da direnişle karşılaşan ABD'nin (ve İsrail'in) yaralı kaplan gibi daha da saldırganlaşması son derece mümkün. Afganistan ve Lübnan'a taraf olan İran'a da taraf olmaya itilecektir.
Türkiye egemenleri çok net bir şe-kilde yanlış taraftadır. Savaş karşıtlarının tarafı ise ABD, İsrail ve müttefiklerine katılan Türkiye devletine karşı, işgal altındaki halkların ve onların gösterdiği direnişin yanıdır.
Ekonomik zayıflığı nedeniyle şahinleşerek bütün Ortadoğu ve ötesini hedef alan ABD'nin askeri alanda da yaralanması, saldırganlığını arttırabileceği gibi tümüyle yenilmesi olasılığını da güçlendiri-yor. Bugün savaş ve işgalleri sonlandırmak, ABD'yi Ortadoğu'dan defetmek, Afganistan'a ve Irak'a ilk saldırdığı döneme göre çok daha gerçek bir olasılıktır, çok daha mümkündür.
Savaş karşıtları olarak bu yeni durum karşısında yeniden konumlanmalıyız. Savaş ve işgalleri sonlandırma mücadelesinin somut talebi, Afganistan ve Lübnan'dan Türk askerlerin geri çekilmesidir. Bulunduğumuz her alanda savaş karşıtlığını aktif bir şekilde güçlendirerek, birleşik, kitlesel ve etkin bir hareketi inşa edelim.
Halkların Ortadoğu Projesi!
Ortadoğu ve Kafkaslara yönelik emperyalist saldırganlığın kitle imha silahları veya demokrasi ile herhangi bir ilgisi yok. ABD'nin saldırganlığı, zayıflayan küresel hegemonyasını petrol kaynaklarını kontrol ederek yeniden tesis etme girişimidir. Bunun adı Büyük Ortadoğu Projesi'dir. Bunun savaş ve işgal gibi vahşi ön yüzüne karşı mücadele ile birlikte arka planda işleyen Büyük Ortadoğu Projesi'ne karşı da net bir tutum alı-yoruz. Bölge halklarının ekonomik ve politik demokrasi mücadeleleriyle kendi geleceklerini belirleme hakları bizim için esastır.
Ortadoğu'ya yönelik saldırı birbirine bağlı iki kritik gündem oluşturdu: İşgale karşı direniş İslami kesimlerden yükselirken, solun bir kesimi ve Irak Kürt hareketi (Barzani) 'modernleştirici' ve 'kurtarıcı' özellikler atfederek BOP'a olumlu yaklaştılar.
Özellikle Batı kamuoyunda Bush'un yaygınlaştırmaya çalıştığı 'Terörist Müslümanlar' söylemi savaş karşıtlarının bölge ile dayanışma bağlarını zayıflattı. İslamofobik tutumlar zaman zaman hareketi tümüye felç etti.
Türkiye'de ise egemen sınıf ve özellikle TSK iki gündem etrafında toplumsal paranoya yaratmaya yöneldi. Bir yandan şeriat, diğer yandan Kürt 'bölücülüğü'ne karşı üniter laik Türkiye Cumhuriyeti'ne sahip çıkmamız istendi. Hal böyleyken TSK, AKP iktidarının ve onun Bush ve Blair ile işbirliğinin önünü açmış, Barzani'yi Ankara'da sürekli ağırlamış, İsrail ile ittifakını güçlendirmiştir. OYAK ise Kuzey Irak'ta ihale üzerine ihale kapmaktan geri kalmamıştır. Bu arada da Türkiye'deki Kürt hareketinin barış talebinin üzerine tank ve tüfekle gidilmiştir. Şimdi de Lübnan'a asker göndererek ABD ile işbirliği güçlendirilmiştir.
Ne yazık ki Türkiye'de savaş karşıtı hareket bu gündemlere yanıt geliştiremediği gibi iki basıncın altında dağılmıştır. Bu dağınıklık ve zayıflık da hükümete ve orduya hem Ortadoğu hem de Kürt sorununda askeri yaklaşımları öne çıkartabilme-lerine açık kapı bırakmıştır.
30 Eylül-1 Ekim tarihlerinde İstanbul'da gerçekleştirilen Türkiye Sosyal Forumu sırasında yapılan "BOP'a HOP diyelim" çağrısı bu nedenle çok anlamlıdır. HOP, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye'nin işbirliğine karşı bölge çapında dayanışmayı güçlendirme, Kürt sorununa eşit haklılık ve gönüllü birlik temlinde siyasi bir çözüm geliştirme ve bu hedefler etrafında sendikalar ve sol ile olduğu gibi İslami hareketle, kurumlarla olduğu kadar bireylerle birlikte mücadele etme çerçevesiyle BOP'un dayattığı gündemlere yanıt oluşturma çabasındadır.
Ortadoğu'da ve Türkiye'de askeri çözüm dayatan, kendi çıkarları için bütün bölgeyi yakıp yıkan, bunu yapabilmek için Türk-Kürt düşmanlığını körükleyen, işgal altındakilerle dayanışma duygumuzu yok etmek için karşımıza şeriat öcüleri çıkartan ve sürekli ABD planlarının peşine takılanlara HOP diyelim. Bölgedeki işçiler ve ezilenler için ekonomik ve politik demokrasi, eşit haklılık ve gönüllülük temelinde birlikte yaşama olanakları BOP'un durdurulması ve ABD'nin defedilmesi ile gelişecektir. BOP'a HOP diyerek bu mücadeleyi güçlendirelim.


Lübnan’la Dayanışma Konferansı:

Beyrut'a barış ve kardeşlik kafilesi gönderelim

TÜRK devleti, İsrail'in saldırısına ve işgaline taraf olmak üzere Lübnan'a asker gönderiyor. 5 Eylül teskeresine karşı mücadele eden barış taraftarları ise 16-19 Kasım tarihlerinde Beyrut'ta gerçekleştirilecek Dayanışma Konferansı'nda küresel ve yerel savaş karşıtları ile buluşacaklar. Küresel hareket savaşa ve işgale karşı güçlerini birleşti-rerek İsrail'in Ortadoğu'da savaş sürecine doğrudan katıldığı, ama saldırısının geri püskürtüldüğü bir ortamda önceliklerini tartışacak ve bir mücadele gündemi oluşturacak.
Beyrut Konferansı'nın yerel örgütleyicisi, farklı dini ve etnik kesimlerden bir dizi taban örgütlerinin, savaş karşıtı grupların, Filistin ile dayanışma gruplarının ve sol yapıların bir arada çalıştığı ve İsrail saldırısı sırasında güneyden gelen binlerce mülteciye kapılarını açan Samidoun Merkezi'dir.
Samidoun Merkezi'nden yapılan Konferans çağrısında şöyle deniliyor:
"Her yıl dünyanın dört bir yanından savaş karşıtlarını bir araya getiren Kahire Konferansı bu yıl Lübnan halkı ve onun ABD-İsrail saldırısına karşı gösterdiği başarılı direnişi ile bir Dayanışma Konferansı çağırıyor.
Lübnan'a yapılan saldırının yenilgiye uğratılması savaş karşıtı hareket için uluslar arası düzeyde yeni olanaklar sunuyor. Sendikaların, farklı kampanyaların ve savaş karşıtı aktivistlerin aralarındaki bağları güçlendirerek ABD ve müttefiklerinin Arap dünyasına yönelik emperyalist saldırganlığını sonlandırma çabalarına hız vermeleri için yeni bir fırsat oluştu.
Uluslararası Dayanışma Konferansı 16-19 Kasım 2006 tarihinde Beyrut'un farklı mekanlarında yapılacak. Konferans, Samidoun Dayanışma Kampanyası ve Yardımlaşma Ağı (www.samidoun.org) tarafından örgütlenecek ve dünyanın her yerinden savaş ve neo-liberalizme karşı mücadele eden aktivistlerin katılımıyla gerçekleşecek."
Genelde uluslararası savaş karşıtı hareketin, özelde Kahire Konferansı ve Samidoun Merkezi'nin çağrısına hep birlikte yanıt verelim. Türk askerinin işgalcilerin yanında taraf olduğu Lübnan'a savaş karşıtlarının gerçek barış ve demokrasi gücünü
taşıyalım.

 

sayfa başına dön


 
gazete arşivine git kütüphane